Thursday, December 31, 2009

Güzelliğin 100 bin yılı bu kitapta

L'Oreal Vakfı, insanlığın Güzellik anlayışını araştıran dev bir eserin oluşmasına destek oldu. 'Güzelliğin 100 000 Yılı' adıyla yayınlanan beş ciltlik eser, bugüne kadar güzellik adına tüm medeniyetlerde sorulan birçok soruyu yanıtlıyor. Eser, 35 farklı uyruktan, 300 yazar tarafından, son derece titzlikle ve uluslararası bir yaklaşımla hazırlandı. Elisabeth Azouly'nin editoryal yönetmenliğini yaptığı ansiklopedik eser, Gallimard Yayınevi tarafından Fransa'da yayımlandı. Antropologlar, arkeologlar, etnologlar, sosyologlar, sanatçılar, filozoflar, tarihçiler, sanat eleştirmenleri, Müze küratörleri ve psikiyatrların yer aldığı 'Güzelliğin 100 000 Yılı' çalışmasında her bir yazar, güzellik arayışına ve vücudun tanımına orijinal bir okuma getiriyor.



İddialı bir kitap

Güzelliğe zaman ve mekan açısından bu kadar iddialı yaklaşan ilk eser olma niteliği taşıyan 'Güzelliğin 100 000 Yılı', bir tespitten yola çıktı: "Güzellik arayışı, bütün medeniyetleri ilgilendiriyor ve insan vücudu bu medeniyetlerin orta önceliğini oluşturuyor." Vücudun biçimi, renklerin uygulanmaları, saç şekilleri ve süslemeler, çıplaklık ve giyim gibi ayırıcı özelliklerin oluşturduğu şekiller, ait oldukları kültürü, dönemi ve sosyal statünün belirlenmesini sağlıyor. Kitap, bütün bu çeşitlilikle beraber, arayışların evrensel boyutunu da gösteriyor.



Beş ciltlik eser

Beş ciltlik eserin her bir cildinde, güzellik arayışının belli bir dönemi incelendi. Ayrıca her dönem, uzmanlarının Bilimsel yönetiminde hazırlandı. Kitabın her cildi ise 60 ile 100 makaleden oluşuyor. Kitap, internet üzerinden de satın alınabiliyor.





* ÜNLÜLERİN GERÇEK İSİMLERİ



* ÜNLÜLERİN DOĞUM TARİHLERİ



* HANGİ ünlü NEREDE OTURUYOR?







* ÜNLÜLERİN İLK EVLİLİKLERİ



* ANA SAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Güzelliğin 100 bin yılı bu kitapta

PARTİYE HAZIR MISINIZ?

Mumları unutmayın!

Partinizde şık ve zarif bir atmosfer yaratmak hiç de göründüğü kadar zor değil. İşe ışıkları kısıp etrafa rengarenk mumlar yerleştirmekle başlayın. Mumlarınızın etrafına parlak taşlar ve konfeti serpiştirerek neşeli bir görünüm yaratmak da mümkün.

Mumlarınızı dekore etmeyi düşünüyorsanız, çift taraflı bant ve biraz konfetiyle bunu kolayca yapabilirsiniz. Önce, çift taraflı bandı mumunuzun istediğiniz yerine çepeçevre sarın. Sonra, bandın üstündeki koruma bandını çıkararak, yapışkanlı yüzeyini ortaya çıkarın. Konfetileri düz bir tabağa dökün ve mumu tabağın üzerinde çevirerek konfetilerin muma yapışmasını sağlayın. İşte dekoratif mumlar yapmak bu kadar kolay!

Ayna ayna söyle bana...

Işığı yansıtan yüzeyler hem dikkat çekici hem de çok dekoratiftir. Evinizi hareketlendirmek için aynalardan faydalanabilirsiniz. Salon, mutfak ve koridorlara yerleştirdiğiniz küçük aynaları mumluk olarak kullanabilir, etrafını taze çiçekler ya da renkli taşlarla süsleyebilirsiniz.

Gümüş pırıltıları...

Evinizi yılbaşı partisi için hazırlarken gümüş pırıltılarından faydalanın. Yılbaşı ağacınızdan artan pırıl pırıl süsleri cam bir kaseye yerleştirerek sehpanıza koyabilirsiniz. Gümüş rengi kurdele ile yapacağınız büyük fiyonkları perdelerinize asabilir, evinizin çeşitli yerlerine yerleştirebilirsiniz.

Banyoda hayat var...

Misafirleriniz için banyonuzda dramatik bir efekt yaratmak istiyorsanız, küvetinizi su ile doldurun ve etrafına mumlar yerleştirin. Suyun içerisine taze çiçekler, renkli taşlar koyabilir; hatta birkaç damla Parfüm dökebilirsiniz.

Son olarak...

Partinize kimin geleceği belliyse, herkes için birer kart hazırlayıp minik birer hediye ile birlikte sofrada tabakların üzerine yerleştirebilirsin

PARTİYE HAZIR MISINIZ?

KADINLAR EN ÇOK ONU BEĞENİYOR

İNGİLTERE’de “Slimming World” adlı zayıflama merkezinin yürüttüğü



araştırmaya göre, İngiliz kadınları en çok aktris Kate Winslet’ın vücudunu beğeniyor. İlk sıralarında Kelly Brook ve Beyonce gibi



“dolgun” hatlı kadınların bulunduğu listede, Kate Moss gibi aşırı zayıf ünlülerse son sıralarda yer alıyor. İşte İngiliz kadınlarının sahip olmak istediği vücutlar:



1. Kate Winslet



2. Kelly Brook



3. Halle Berry



4. Cheryl Cole



5. Beyonce



6. Megan Fox



7. Lily Allen



8. Keeley Hazell



9. Kate Moss



10. Katie Price


KADINLAR EN ÇOK ONU BEĞENİYOR

PANTOLONA SIĞMAK SEKSTEN DAHA İYİ

Kellogs'un kadınlara özel ürünü SPECIAL K markası tarafından yapılan arıştırmada çarpıcı bir sonuç ortaya çıktı. Araştırmaya katılan kadınlar kot pantolonlarının içine girebildiklerinde yaşadıkları mutluluğun seksten aldıkları hazdan çok daha iyi olduğunu belirttiler. Kadınların yüzde 35'i eski kot pantolonlarına sığabildiklerinde kendilerini bulutların üzerindeymiş gibi hissettiklerini söylediler.


PANTOLONA SIĞMAK SEKSTEN DAHA İYİ

İŞTE SON ON YILIN GÜZELLERİ

GÜZELLİK ve Sağlık ürünleri zinciri “Superdrug”ın yaptığı araştırma sonucunda, ABD’li aktris Angelina Jolie (34), son 10 yılın “güzellik

ikonu” seçildi. 3 bin kişinin katıldığı anket sonuçlarını inceleyen firma yetkilileri, Jolie’yi, yüz hatları, gür saçları ve “güçlü karakteriyle” yılın

güzellik ikonu ilan ettiklerini vurguladı. İşte araştırmaya göre son 10 yılının güzelleri:

İŞTE SON ON YILIN GÜZELLERİ

KADIN TACİZCİLER

Marie Claire

Amerikalı Beden Öğretmeni Pamela Rogers; okulun Spor salonunda antrenman yapan 13 yaşındaki erkek öğrencisinin yanına yaklaşıyor. İsmini sorduktan sonra; "Demek ki seninle ilgili söylenenler doğruymuş. Gerçekten çok tatlısın!" diyor. O zamanlar 28 yaşında olan evli öğretmen, şaşkınlık içerisindeki öğrencisini Okul çıkışında kendisiyle buluşmaya ikna ediyor. Pamela Rogers ve henüz 13 yaşında olan öğrencisi arasında başlayan şakalaşmalar, iltifatlar, gizli buluşmalar ve mesajlaşmalar; Rogers'in eşi evde olmadığı zamanlarda birçok kez öğrencisi ile cinsel ilişkiye girmesiyle sonuçlanıyor. Üç ay boyunca devam eden ilişkileri; çocuk yaştaki öğrencinin annesinin, oğlunun telefonunda cinsel içerikli mesajlara rastlamasıyla ortaya çıkıyor. Pamela Rogers; 2005 yılında reşit olmayan erkek çocuğuna 15 kez cinsel istismarda bulunmak ve 13 kez tecavüz etmekten yargılanıyor. Bu süreç içerisinde eşinden boşanan Rogers, dokuz ay hapis yattıktan sonra iyi halden serbest bırakılıyor. Ancak bütün olanlara rağmen öğrencisinin peşini bırakmamakta ısrar ediyor ve hapisten çıktıktan sonra onu takip etmeye devam ediyor. "Hiçbir şey değişmedi; seninle birlikte olmak istiyorum bebeğim", "Verdiğimiz sözleri unutma" gibi Romantik mesajlar atan, çıplak fotoğraflarını ve seks videolarını gönderen pedofil (sübyancı) öğretmen; tekrar yakalanarak yargılanıyor. Her ne kadar mahkemede; "Kendimden utanıyorum; yaptığım çok yanlıştı. tedavi olmak istiyorum" diyerek pişmanlığını dile getirse de yedi yıl hapis cezasına çarptırılıyor.

İlk Türk Kadın Pedofili Vakası

Bu örneklerde olduğu gibi henüz ergenlik öncesi ya da ergenlik çağındaki erkek çocukları cinsel açıdan çekici bulan ve onları cinsel olarak istismar eden pedofil (sübyancı) kadınların sayısı günümüzde azımsanmayacak kadar fazla. İngiltere ve Amerika'da yapılan araştırmalar; çocuk istismarı suçlarının yüzde 20'sinin kadınlar tarafından işlendiğini gösteriyor. Psikolog Prof. Robert Shoop; "Son yıllarda ne yazık ki daha fazla kadın pedofili vakası ile karşı karşıya kalıyoruz ki bu üzücü" diyor. Türkiye'de ise durum daha farklı... Kayıtlara geçen çocuk istismarı suçlarının büyük kısmı erkeklere ait... Ancak son yıllarda ülkemizde de benzer vakalara rastlanıyor; ancak çoğu zaman bu tür vakalar gizleniyor ya da basına yansıtılmıyor. Resmi kayıtlara 'Türkiye'deki ilk pedofili vakası' olarak geçen olayda, İstanbul'da bir işitme engelliler okulunda çalışan 35 yaşındaki kadın ingilizce öğretmeni N.N.'nin okuldan sonra evinde ders verdiği 16 yaşındaki sağır ve dilsiz N.S.P'ye tecavüz ettiği iddia ediliyor. N.S.P.'nin ailesine; "İngilizce öğretmenimin evine okuldan sonra ders çalışmak için gittim. Önce ders çalıştık. Sonra bana dokundu. Benimle zorla birlikte oldu" demesi üzerine N.S.P.; meslekten men ediliyor. Bu vaka ile ilgili soruşturma devam ediyor. Dava açıldığı takdirde İngilizce öğretmeninin sekiz yıla kadar hapsi istenilebilecek.

Sapkınlığın Nedeni Duygusal Travma

Peki, Dünyanın neresinde olursa olsun bu kadınları böyle bir suçu işlemeye iten sebepler neler? Uzman Psikolog Ruşen Nur Arıkan; "Çocukları istismar eden kadınların bu davranışının arkasında karşılanamamış yoğun duygusal ihtiyaçlar, çocukluk çağında onarılmamış kırılmalar ve cinsel kimliğin oluşumu döneminde ebeveynlerle ilgili yaşanan karmaşalar olabiliyor. Çocukların cinsel istismarı gibi sapkın davranışlar, cinsel olgunlaşmanın tamamlanmadığı durumlarda ortaya çıkıyor. Pedofil kadınların çocukluk çağının herhangi bir döneminde yaşadıkları duygusal travmalar, gelişimsel duraklamaya yol açıyor. Duygusal gelişimini tamamlayamayan bu kadınlar, yetişkin cinselliğini de yaşayamıyorlar. Dolayısıyla cinsel isteklerini doyurmak için çocukları istismar ediyorlar" diyor. Cinsel istismar konusunda uzman olan Profesör Charol Shaleshaft ise "Bu kadınların ortak özellikleri Narsist olmaları. Toplumu ve diğer insanları düşünmeden kendilerinin anlık dürtülerini tatmin ediyorlar. Bu kadınların süper egoları gelişmediği için sapkın içgüdülerini kontrol altına alma mekanizmaları ne yazık ki işlemiyor. Ayrıca çocukları, kendilerini yargılayan ya da cezalandıran bir tehdit unsuru olarak görmedikleri için onlarla ilişkiye girmeyi daha güvenli buluyorlar " diyor.

Yargı ve Toplum Hoş Görüyor...

Küçük yaşta kız çocuklarına taciz ya da tecavüz eden erkekler ile kıyaslandığında pedofil kadınlar çok daha hafif cezalara çarptırılıyorlar. Hatta genellikle şartlı tahliye ile birkaç ay sonra serbest bırakılıyorlar. Yasaların böylesine bir çifte standardı gözetmesi, haksızlığa yol açarak kadın suçluların rehabilite edilmeden yeniden bırakılmasına ve kısa süre içerisinde aynı suçu işlemelerine sebep oluyor. Toplumun bakış açısı ise son derece yüzeysel! Kendisinden yaşça büyük bir kadınla cinsel ilişki yaşayan erkek çocukları, arkadaşları tarafından pohpohlanıyor. Yetişkin erkekler için ise erkek çocuklarının yaşça büyük kadınlar tarafından cinsel istismara uğraması 'gerçek bir erkek' olma yolunda atılan önemli bir adımdan ya da heyecan verici cinsel bir serüvenden başka bir şey değil!

Çocukların Yıkılan Dünyaları

Oysa cinsel istismara uğramak, erkek çocukların iç dünyalarında Yaşam boyu kapanmayan büyük yaralara yol açabiliyor. Özellikle öğretmenleri tarafından tacize ya da tecavüze uğrayan çocuklar; öğretmenlerini ebeveynleri ile özdeşleştirdikleri için bu istismarı yaşam boyu çözülmesi en zor travmalardan birisi olan ensest travması gibi yaşayabiliyorlar. Aynı zamanda bu çocukların otoriteye olan güvenleri de bir daha geri dönüşü olmaksızın tamamen sarsılıyor. Uzman Psikolog Ruşen Nur Arıkan cinsel istismara maruz kalan erkek çocuklar için; "Özsaygının zedelenmesi, Cinsellik konusunda tuhaf düşünceler, agresyon, güvensizlik ve utanma hissi, Depresyon ve yabancılaşma gibi problemlerle karşı karşıya kalabilirler. İleriki yaşlarda ise ilişkilerinde güvensizlik, cinsel sorunlar, suçluluk duygusu ve depresyon gibi belirtiler yaşayabilirler" diyor.

"Erkek çocukların özellikle ergenlik çağında genç kızlara oranla daha belirgin cinsel dürtüleri olduğu ve cinsel istismar ile karşılaştıklarında zaman zaman gönüllü olarak seks yapmayı kabul ettikleri bir gerçek" diyen Psikolog Profesör Shoop şöyle devam ediyor; "Ancak erkek çocuklarının yaşadıkları duygusal yıkımın bir kız çocuğunun yaşadığı ve atlatmakta zorlandığı travmadan hiçbir farkı yok... Bedenlerinin başkaları tarafından kullanılması hissi, güvensizlik ve suçluluk duygusu ve otoriye olan inançlarının yerle bir olması ile erkek çocuklarının psikolojik dünyaları büyük zarar görüyor." Yurtdışında olduğu gibi Türkiye'de de erkek çocukların cinsel istismarının önüne geçilmesi adına toplumun ve ailelerin bilinçlendirilmesi öncelikli olarak gözetilmesi gereken maddelerden. Ceza ve yaptırımların ağırlaştırılması, erkek ve kadın pedofiller arasındaki çifte standardın önüne geçilmesi için gerekli. Eğitim sisteminin ve görev alan yetkililerinin denetlenmesi gibi ana maddeler ise hala hayata geçirilmeyi bekliyor...



KADIN TACİZCİLER

Tuesday, December 29, 2009

Seren güzellik turuna çıktı

Oldukça sıkıntılı günler yaşayan ve eşi Musa Aytun ile boşanmanın eşiğinde olan Seren Serengil, önceki gün İstinye Park'taki bir estetik ve Güzellik merkezinin çıkışında görüntülendi. Yüzüne bakım yaptıran Serengil, ardından Masa Restaurant'a yöneldi. Serengil'in, biraz kilo aldığı da gözlerden kaçmadı.



*SEREN SERENGİL FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYINIZ...
Seren güzellik turuna çıktı

İşte son 10 yılın en güzeli…

Angelina Jolie, aştaki rakibi Jennifer Aniston'u geride bırakarak son on yılın en güzel kadını unvanını aldı.



Superdrug isimli şirketin yaptığı ankete göre, son on yılın Güzellik ikonu Angelina Jolie. 3.000 kişinin katıldığı ankette böyle bir sonucun çıkması, Jolie'nin kalın dudakları olmasına, güçlü kişiliğine ve saçlarının güzelliğine bağlandı.



Ankete göre yapılan sıralamada, Angelina, şu anki sevgilisi Brad Pitt'in eski eşi Jennifer Aniston'ı da geride bıraktı.
İşte son 10 yılın en güzeli…

Sabahları seni ben uyandırırdım


Kenter, "Hande çok yetenekli bir Kenter oyuncusudur. İlk kez bizim tiyatromuzda sahneye çıkmıştı, tekrar bizim tiyatromuzda olmasını çok isteriz. Sen tiyatromuzda istediğin rolde ve oyunda oynayabilirsin" diye konuştu. Kenter ayrıca, Ataizi'yle ilgili bir anısını da paylaşıt: "Hande hatırlar mısın bilmiyorumama sabahları okula zamanında gidebilmen için seni çok telefonla uyandırmışımdır. Şu an Hande'nin nezdinde iletmek isterim ki tüm öğrencilerime minnettarım."
Kitabı çıkıyor
Hande Ataizi, kitabının kısa bir süre içinde çıkacağını söyledi. Kitabının Artemis yayınlarından çıkacağını söyleyen Ataizi, "Yazı tamamen bitti. Onun artık süsleme kısmı kaldı. Onun üstlerine güzel sözler buluyoruz. Fotoğraf çekimi var" dedi. Ataizi, kitabının arkadaşlık, ilişkiler, Güzellik üzerine hoş bir kitap olduğunu belirtti.

Sabahları seni ben uyandırırdım

Yılbaşı akşamı için dört şehirden alternatifler

KARSSiz onu bir de karın beyaz battaniyesi örttüğünde görünEğer 2010 yılına nasıl girdiğinizi ballandıra ballandıra anlatmak niyetindeyseniz size uzun bir yolculuk önereceğim. Aslında kurduğum cümle sanırım yanlış oldu. Şöyle deseydim daha doğru olurdu sanırım; “Size iki saatte ulaşabileceğiniz, çok uzaklarda bir kent önereceğim...” Nasıl derseniz, anlatayım. Kars, Türkiye’nin en doğu ucunda. Ama uzakları yakın eden uçak, İstanbul’dan aldığı yolcuları yaklaşık iki saatte Kars’a ulaştırıyor. Kars uzak olduğu kadar, bu mevsimde çok soğuk da. Beyaz battaniyesini çoktan üstüne örtmüştür bile. Kars aslında kışın, kar altındayken güzeldir. Beyaz örtü bazı çirkinlikleri gözden saklar. Hem yeni yıl akşamı karla birlikte anılmaz mı zaten?Aslında Kars adı soğuğu çağrıştırır. Sonra da taş evler, geniş caddeler, kartal yuvası kale, tarihi köprü, gravyer ve kaşar peyniri, kaz kebabı, lezzetli yemekler, göllerin prensesi Çıldır ve asırlardır yapayalnız olan Ani harabeleri gelir insanın aklına. Ama Kars’ın baharı da, yazı da ayrı bir Güzellik sergiler. Doğası rengârenk tablolara dönüşür. Yani en doğudaki bu kentin her mevsimi güzeldir.Kars’ın tarihini uzun uzun anlatmayacağım. Çünkü o zaman yazı alır başını gider. Toparlamak zorlaşır. Onun için bugüne daha yakın geçmişten söz etmekte yarar var. Kenti gezmeye Kars Kalesi’nden başlayabilirsiniz. Kale, tepede, bir kayalığın üstünde kendini gösterir. Eteklerinde gürül gürül Kars Çayı akıp gider. Bu deli çayı aşmak için tarihi Taş Köprü’yü geçmeniz gerekir. Köprü ve etrafının fotoğrafçılara çok güzel pozlar verdiğini aklınızdan çıkarmayın. Kaleye ulaşan yol oldukça diktir. Tepeye kadar çıkmaya niyetliyseniz soluk soluğa kalmayı göze almalısınız. Kalenin güney eteklerinde eski Osmanlı mahallesi uzanır. İşte bu, kentin Mimari zenginliğinin kanıtlarından biridir. Bir yanda Rus mimarisini yansıtan taş evler, geniş caddeler, diğer yandan cumbalı Osmanlı evleri...EVLERİN HİKÂYESİYeni Kars’ta kuzeyden güneye uzanan dört ana caddeyi, doğudan batıya uzanan dört cadde dikine keser. Bu caddeleri, Baltık tarzı, düzgün kesme bazalt taşlarıyla yapılmış, bir veya iki katlı evler süsler. Bu evlerin hikâyesi şöyledir: 1877-78 savaşından sonra Kars’ı işgal eden Ruslar burayı Askeri vilayet ilan eder. Rus kumandanları ve aileleri için yeni bir kent inşa edilir. Kenti, 1890’da Hollanda’dan getirilen mimarlar düzenler. Buraya kadar geldikten sonra Çıldır’ı görmeden dönmek olmaz. Kars’tan çıkınca pencereden akıp giden görüntü birden boşalır. Karla kaplı düzlükler ve dağlar vardır artık... Göz alabildiğine hep aynı manzara uzanır gider. Arada bir, kara koyun sürülerini hayvan pazarına götüren çobanlar görüntüye girer. Köylerde kimsecikler görünmez. Ama bacalar beyaz beyaz tüter. Yolun iki yanındaki düzlüklerde tilkiler koşturup durur. Karların altında yiyecek bir şeyler ararlar. Arpaçay’ı geçince, uzaklarda Akbaba Dağı’nın karlı yamaçları görünür. Dağın arkasında Gürcistan ve Ermenistan vardır. Çıldır Gölü’nün önce ucu kendini gösterir. Küçük bir dere, sazlıkların arasından kıvrılıp göle kavuşur. Bir süre sonra bembeyaz göl görüntüye girer. O görününce, rüzgârın uğultusundan başka ses duyulmaz. Aslında Çıldır, çatırdayan buzlarıyla çığlık atar. Onu duymak için üstünde yürümek, gece ayazında kıyısında dikilmek gerekir. Çıldır insanı büyüler.Yeni yıla bu çığlık atan gölün üstünde şampanya patlatarak girmek, masalda yaşamak gibi bir şeydir. Yaşamınız boyunca unutamazsınız.Sınırdaki hayalet kentKars’a kadar gitmişken doğuya doğru 45 kilometre daha ilerleyip Türkiye’yi bitirmelisiniz. Çünkü burada 6.5 yüzyıldır bacası tütmeyen bir hayalet kent var. Ermeni Bagratuni Krallığı’nın başkenti... Daha önce bir Ermeni kale kasabası olan Ani, Kral III. Aşot’un hükümet merkezini Kars’tan buraya taşımasıyla önem kazanmıştır. Aşot’tan sonra tahta oturan I. Gagik, Ani’nin etrafını saran surları güçlendirmiş, kenti saraylar, kamu binaları, kiliseler ve muhteşem katedrallerle süslemiştir.Savaşlarla el değiştiren Ani, her seferinde biraz daha yıkılmıştır. Büyük darbeyi ise 1319 yılındaki deprem vurmuştur. Yerle bir olan kenti halk yavaş yavaş terk etmiştir. Ani’deki en son yazı 1348 tarihini taşır. Sonrasında şehrin üstüne sessizlik çökmüş, unutulup gitmiştir. Ta ki, 19. yüzyılda Batılı gezginlerce keşfedilene kadar. İngiliz gezgin Wilbraham, 1837’de Ani’yi görüp şunları yazmıştır: “Babil’in biçimsiz tümsekleri iskelete benziyor ama terk edilmiş Ani şehri, nefesi kesildiği halde yaşıyormuş gibi görünen bir cesedi andırıyor.”Batı tarafı yüksek surlarla çevrili olan kentin doğusunda Arpaçay’ın aktığı derin vadi bulunur. İşte bu vadi, Türkiye ile Ermenistan’ı birbirinden ayırır. İki ülke arasındaki mesafe öylesine yakındır ki, bir taş atsanız karşıdaki ülkeye düşer. Bu vadiyi gören bir yıkıntının üstüne oturup, uzaklardaki yüce dağlara bakmak, Ani’nin sessizliğini dinlemek, geçmişi düşlemek, Ermenistan’ı seyretmek insanı bir başka boyuta taşır.BALIKESİRİda Dağı’nın eteklerinde efsanelerle baş başaYeni yıla birkaç arkadaşla birlikte sessiz bir köşede lezzetli yemekler eşliğinde girmek isterseniz, size Kaz Dağları’nda bir adres önereceğim. Buraya nasıl gidildiğini şöyle anlatabilirim: Çanakkale üstünden gelirken Küçükkuyu’yu, beton yığınına dönüştürülen Altınoluk’u geçeceksiniz. Sol tarafta Tahtakuşlar sapağından içeri girip, döne döne Çamlıbel Köyü’ne tırmanacaksınız. Yeni yıla gireceğiniz Zeytinbağı Oteli’ni bulmakta hiç zorlanmayacaksınız. Sekiz odalı küçük otel, zeytin, incir, badem, fıstık ağaçlarının, bu mevsimde görünmeyen ama baharda rengârenk boy veren katırtırnaklarının, mevsiminde pembe mor çiçekler açan anemonların arasına saklanmıştır. Sizi büyük bir olasılıkla otelin işletmecisi, başaşçısı hem de her şeyi olan Erhan Şeker karşılayacaktır. Odanıza yerleştikten sonra, üstünüze kalın bir şeyler giyip bahçeye çıkın. Orada derin derin nefes alıp dağın seslerini dinleyin.Zeytinbağı’nda kaldığınız sürede yemek konusunda hiç endişe etmeyin. Çünkü Erhan Şeker bu konuda büyük ustadır. Onun eline kimse kolay kolay su dökemez. Siz gündüzleri dağ yürüyüşü yapın, akşamüstleri arkadaşlarınızla Ege’ye doğru kadeh kaldırın, sonra masanın başına geçip sizin için hazırlanan yemek şölenine katılın.Eğer şansınız varsa, yeni yıl gecesi Tunçel Kurtiz de sizinle kadeh tokuşturabilir. O davudi sesiyle size İda’nın efsanelerini anlatıp gecenize renk katabilir. Zeytinbağı’nda eski yılı yolcu etmek, yeni yıla hoş geldin demek yaşamınıza ayrı bir renk katacaktır. Tabii tüm bu güzel kutlamayı gerçekleştirebilmeniz için şimdiden yer ayırtmanız gerekiyor. Çat kapı giderseniz kapıda kalabilirsiniz.ORMANDA YÜRÜYÜŞEğer Kaz Dağları’nda başka bir adres isterseniz, size İlyada Otel’i öneririm. Buraya gitmek için Edremit’ten Kalkım istikametine sapmanız gerekir. Kızılçam ormanlarının içinden geçen bu yol, Kaz Dağları’nın çevrelediği yeşil çanağa doğru gider. İçlere doğru ilerledikçe termometrenin derecesinin hızla aşağıya indiğini göreceksiniz. İlyada Otel, ormanın içinde kaybolmuş küçük ve şık bir mekândır. Müşterileri daha çok Avrupa’dan gelen yabandomuzu avcılarıdır. Yeni yıla girmek bahanesiyle gideceğiniz İlyada Otel’de, kentin gürültüsünden uzakta bir-iki gün geçirmek Yaşam akülerinizi dolduracaktır. Yeni yıla zinde bir şekilde gireceğinizden emin olabilirsiniz. Gündüzleri ağaçkakanların gaga darbelerini, adını bilmediğiniz kuşların seslerini dinleye dinleye ormanın derinliklerine doğru yürüyün. Bu yürüyüş sizi kentin tüm zararlı etkilerinden arındıracaktır.Yeni yıla otelin havuzunun etrafında, eşinizle, dostunuzla kuş sesleri arasında girmek size çok keyif verecektir. KIRKLARELİKıyıköy’ün huzurunu Karadeniz mavisiyle buluşturunSize yeni yıl gecesi için Trakya’dan önereceğim kaçış noktası, Kırklareli’nin Karadeniz sahilindeki Kıyıköy’ü olacak. Bu cennet köşesine, İstanbul’dan otomobille yaklaşık 2.5 saatte ulaşırsınız. Yolu kısaltmak veya uzatmak sizin elinizde. TEM’den Edirne’ye doğru giderken Çerkezköy ayrımından otoyoldan çıkıyorsunuz. Daha sonra Saray’ı geçip, Kıyıköy istikametine ilerliyorsunuz. Yolun bu bölümü, insanın aklını başından alacak kadar güzel. Bu mevsimde yapraklarından soyunan ağaçlar, yolun iki yakasında uzanıp gidiyor. Acele etmemenizi, pencerenizi açıp, temiz havayla ciğerlerinizi yıkamanızı öneririm. Bu ağaçlıklı yolla birlikte tüm vücudunuzu bir huzur kapladığını hissedeceksiniz.Kıyıköy, Karadeniz’e akan Kazandere ve Pabuçdere’nin kucakladığı tepenin üstünde kurulmuş. Eski adı “Midye” olan bu köyde bir zamanlar Rumlar yaşıyormuş. Lozan Antlaşması’yla birlikte Rum nüfus, Batı Trakya’dan gelen Türklerle yer değiştirmiş. Köyün etrafı, büyük bir bölümü hâlâ ayakta duran Bizans surlarıyla çevrili. Bu surların 6. yüzyılda yapıldığı ve 9. yüzyılda onarım gördüğü belirtiliyor. Dere kıyısında ise kayalara oyularak yapılan 6. yüzyıldan kalma Aya Nikola Kilisesi, tüm bakımsızlığına rağmen insanı hayrete düşürüyor.SESSİZ VE LEZZETLİKaradeniz’e tepeden bakan bu şirin balıkçı köyüne, surların arasındaki asırlık bir kapıdan giriliyor. Daracık sokakların iki yanına eski ahşap evler sıralanmış. Yıkılmaya yüz tutmuş yaşlı evlerde hâlâ yaşayanlar var. Kim bilir kaç kuşaktan beri bu evlerde oturuyorlar? İnsan bu sokaklarda dolaşırken geçmişe yolculuk yaptığını sanıyor. Köyün bitimindeki kahvede oturup, Karadeniz’in lacivert sonsuzluğuna bakmak bir başka keyif veriyor.Köyün girişindeki Asmalı Kahve, adını etrafını saran yaşlı asmadan almış. Burada çay içen köy sakinleri, genellikle “Türkiye’nin hali ne olacak” sorusunun yanıtını arar. Tabii köy dedikoduları da asla ihmal edilmiyor.Kıyıköy’de yeni yıl gecesi için önereceğim mekân “Hotel Endorfina”. Karadeniz manzaralı temiz odaları, önünde geniş bir bahçenin uzandığı restoranı ile tam hafta sonu oteli. Mutfağı oldukça iddialı. Zeytinyağlıların yanı sıra, taze balıklar insanın damağında unutulmaz tatlar bırakıyor. Şef Mehmet Kartal, aynı zamanda tirol teknesi kaptanı, balıktan iyi anlıyor. Lezzetlisini seçiyor ve usulünde pişiriyor. Bir arkadaş grubuyla giderseniz, doya doya eğlenerek ve lezzetli yemekler yiyerek yeni yıla neşe içinde girersiniz. Aman gecenin sonunda kırlangıçtan yapılan balık çorbasını içmeyi unutmayın.İZMİRAlaçatı’nın butik otellerinde lezzet sörfüYazlık mekânlara kışın gitmeyi çok severim. Çünkü artık kalabalıklar çekilmiş, kasaba kendi kendine kalmıştır. Süslenmiş püslenmiş yazlık yüzünün altından gerçek yüzü çıkmıştır artık. Kimse kimseyi kazıklama telaşında değildir. Omuz omza yürünen sokaklar yalnızlığın tadını çıkarmaktadır. Herkes gerçek kimliğine bürünmüştür. Yaz gürültüsünün ve koşuşturmasının yerini artık dingin bir sessizlik almıştır.SESSİZLİĞİN KOLLARINDASize bu yeni yıla İzmir’in Alaçatı ilçesinde girmenizi öneriyorum. Yaz aylarının gözdesi bu ilçenin daracık sokaklarında bir aşağı bir yukarı yürümenin tam zamanıdır. Perşembe, cuma, cumartesi, pazar... Bir arkadaş grubu ile Alaçatı’nın birbirinden güzel butik otellerinden birini üs tutup, vur patlasın çal oynasın bir yılbaşı akşamından sonra, ertesi gün kendinizi sessizliğin kollarına atabilirsiniz.Eğer gidecek olursanız, size buranın geçmişi hakkında kısa bir bilgi vermek isterim. 1850 yılına kadar bir bataklık olan Alaçatı, sonradan kurutulmuş ve adalardan getirilen Rum işçilere burada bir liman inşa ettirilmiştir. Rum işçiler, limanın bir kilometre içine kendileri için taş evler yapıp bir köy oluşturmuşlar, çevreye de Şarap yapmak için bağlar dikmişlerdir. Bugün sokaklarda dolaşırken hayranlıkla seyrettiğiniz taş evler, işte bu Rum işçilerin yaptığı evlerdir. Tüm bölgede olduğu gibi burada yaşayan Rum ahali de, mübadele ile Alaçatı’dan sürülmüştür. Bu hüzünlü hikâyeyi uzatıp yeni yıl coşkusuna ket vurmamak gerekir galiba.Rüzgârların cirit attığı Alaçatı’da bu mevsimde sörf yapacağınızı pek sanmıyorum ama lezzetli yemekler yiyebileceğinizi umuyorum. Sanıyorum ilçenin gözde mekânları, yeni yıl için kapılarını açacaklardır. Örneğin Köşekahve’de, Ortakahve’de, Agrilia’da, Lavanta’da, Tual’de hem uzun uzun gazetenizi okuyabilir, kahvenizi çayınızı yiyebilir, lezzetli yiyeceklerle karnınızı doyurabilir, eğer vakit gelmişse içkinizi yudumlayabilirsiniz. VAKTİNİZ VARSA ÇEŞME’YE UZANINEğer cumartesi günü de orada kalırsanız, Alaçatı Pazarı’na uğramanızı öneririm. Burası, Ege’nin en renkli pazarıdır. Her ne kadar bu mevsimde çeşit azalsa da, pazarda sergilenenler hâlâ çekicidir. Alaçatı’ya çakılıp kalmak istemiyorsanız, size biraz ötedeki Çeşme’ye gitmenizi, Dalyan’da balık yemenizi, Ilıca’da Kumrucu Hüseyin’in kumrularıyla kahvaltı etmenizi, Ildırı sahilindeki balık lokantalarından bir-iki kadeh içmenizi, Urla’da Ünal kardeşlerin muhteşem katmerinin tadına bakmanızı, Dünyanın en eski zeytinyağı sıkım yeri olan Klazomenai’yi gezmenizi öneririm.Kış ortasında yazlık Alaçatı’da uzun bir hafta sonu geçirmek için, yılbaşından daha iyi bahane olmaz galiba. Arkadaşlarınızı ayartmak, uçak ve Otel rezervasyonu yaptırmak için çok vaktiniz yok. Hürriyet Seyahat’i okumayı bitirir bitirmez, telefona sarılmanızı öneririm. Alaçatı’da yeni yıla girmek yaşam pillerinizi tazeleyecektir emin olun.
Yılbaşı akşamı için dört şehirden alternatifler

Amerikan modeli tartışması

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın hafta sonunda yapılan DEİK Genel Kurulu’nda, “ABD’de olduğu gibi artık marketlerde ecza ile ilgili standlar kurulmasına yönelik çalışmayı ayrıca yürütüyoruz” demesi, 17 milyar liralık pazarda “ABD’deki ilaç satış sistemi Türkiye’de uygulanır mı” tartışmasını başlattı. Eczacılar, Başbakanın sözünü ettiği çalışmayı tehdit olarak algılarken, ilaçcılar mevcut sistemin tamamen değiştirilmesinin yeni sorunlar yaratabileceğini ileri sürdü. Başbakan’ın sözünü ettiği ‘markette ilaç satışı’ uygulamasının dünyada farklı örnekleri bulunuyor. Ancak tüm ilaçların marketlerde satılması gibi bir uygulama yok. ABD’de ilaçlar, markete girmeden önce ‘reçeteli’ ve ‘reçetesiz’ olarak ikiye ayrılıyor.Türkiye’de ayrım kağıt üzerindeBaşbakan Erdoğan’ın kastettiği ABD sistemi hakkında, ABD’nin en büyük ilaç şirketlerinden birinin Türkiye Politikaları’ndan Sorumlu Müdürü ile konuştuk. Türkiye’de konuyla ilgili herhangi bir genelge, yasa ya da hazırlık olmadığı için adının açıklanmasını istemeyen yetkili, birçok ülkede reçetesiz ilaçların geri ödenmediğine dikkat çekti. Reçetesiz ilaçların ilk bakışta bu uygulama için uygun göründüğüne ancak toplamda ciddi rakam oluşturduğuna dikkat çeken yetkili, “Türkiye’de de benzer yapı var. Ağrı kesicinin maliyeti 1 lira ama doktora yazdırılınca 8-9 lira olabiliyor” dedi.Eczacılar markette çalışıyorAntibiyotik, hipertansiyon, kolesterol ilaçlarının reçeteli kategorisinde değerlendirilmesine karşın, eczaneye gidildiğinde reçetesiz olarak da hastaya verilebildiğine dikkat çeken yetkili, ABD’deki sistemle bu noktadan bağlantı kurarak, şu bilgileri verdi: “ABD’de 2 tür ilaç var; reçeteli ve reçetesiz. Reçetesiz ilaçların Gıda ürünlerinin satıldığı reyonlar gibi reyonları var ve orada satılıyorlar. Reçeteli ilaçlar için markette özel bölüm kuruluyor, ‘fanus’ gibi kapalı. İlaçlara kimsenin ulaşamayacağı bir bölme. İçinde bir eczacı görevli oluyor. Reçetenizi eczaneye verir gibi veriyorsunuz. İlacınızı alıyorsunuz. Ama reçetesiz ilaçları, gidip normal marketteki reyondan seçebiliyorsunuz. Wall-Mart gibi marketlerin de fanusa benzeyen bir köşesi var. Orada da eczacı duruyor ve reçeteli ilaçlarınızı veriyor. Yani oradaki eczacı istihdamı, marketlere kaymış oluyor. ABD’de supermarketin içindeki fanusta eczacı ya da bu işin sertifikasına sahip bir kişi durmak zorunda.”ABD’de 3 yöntemle satılıyorABD’de ilaç satış sistemini Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) düzenliyor. Bu düzenlemeye göre 3 yöntemle ilaç satılıyor. Yöntemler şöyle: İlaç standları: Marketteki reçetesiz ilaçların yer aldığı standlar, genellikle Temizlik malzemelerinin bulunduğu bölmelerin karşısında yer alıyor. Özel bölmeler: Reçeteli ilaçlar için marketlerin içinde fanusa benzeyen özel bir bölüm yer alıyor. Burada ilaçları eczacı veriyor.Drugstore’lar: Reçetesiz ilaçların yanı sıra Kozmetik ve besin takviyesi gibi ürünlerin de satıldığı zincir eczaneler.Cilt bakım ürünü de kalp ilaçları da varABD’deki Drugstore sistemi Sağlık ve kozmetik ürünlerini tüketiciye birlikte sunuyor. Besin takviyeleri, doğal sağlık ürünleri, sağlık destek ürünleri ve kozmetik ürünler drugstore’larda satılıyor. Vitaminlerin de yer aldığı bu marketlerde Kişisel Bakım konusundaki hemen hemen tüm ürünleri bulmak da mümkün. ABD’nin en büyük drugstore zincirlerinden Wallgreens’in internet sitesinde yer alan kategoriler ise şöyle: “Güzellik, sağlık ve iyi hissetme, evde tedavi, kişisel bakım, kontakt lens ve ‘alerji, Hamilelik, tansiyon, grip, Kalp Sağlığı, zayıflama ve diyabetik’ kategorilerinin bir arada yer aldığı ‘Healt shops’tan oluşuyor. Marketlerde bulunabilen en yaygın reçetesiz ilaçlar ise şöyle: “Parasetamol, ateş düşürücü, ağrı kesici, ishal ve kabız ilaçları, vitaminler, antiseptikler, yara temizleyiciler, tropikal olarak kullanılabilen düşük dozlu kremler, pomadlar, yara temizleyiciler, yanık kremleri.”Avrupa ülkelerinde uygulama nasılALMANYA’da reçeteli-reçetesiz ilaçların marketlerde satışı yasak. Eczanede satılan ilaç, marketke satılamıyor. Sadece Bitkisel destek ürünleri marketlerde satılabiliyor. FRANSA’da büyük mağazalarda ilaç satışı yasak. Ancak para-pharmacie denilen eczaneler yalnızca bakım kremleri, Parfüm, sabun gibi Güzellik ve sağlık ürünleri satma yetkisine sahip. Burada satış para-pharmacie (eczacı) diplomasına sahip olmak zorunda. Doktor reçetesi sunulduğunda ilaç bedeli devletçe geri ödeniyor. Yoksullar ve göçmen yabancılar CMU denilen sistemle, ilaçları Bedava alabiliyor. Leclers şirketi, büyük mağazalarda da serbest satış için lobi yapıyor.İTALYA, Hollanda ve Avrupa’da sağlığın özelleştiği ülke olan ingiltere’de, ilaçlar eczanelerde satılıyor. İtalya’da geçen yıl, marketlerde de ilaç satılmaya başlandı.
Amerikan modeli tartışması

Cilt bakımı için en ideal dönem

Lazer epilasyon, kimyasal peeling ve leke tedavisinde kullanılan lazerler Kozmetik dermatolojinin sık uygulamaları arasında yer alıyor. Güneş lekeleri ve kırışıklara karşı yapılan kimyasal peeling uygulamaları, parlak ve Canlı cilt görünümünde etkili oluyor.


Medical Park Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji zmanı Dr. Eda Kumbasar, güneşin zararlı UV ışınlarının hasarıyla oluşan lekeler başta olmak üzere cilt bakımı için en iyi dönemin kış ayları olduğunu söyledi ve cilt bakımıyla ilgili şu bilgileri verdi:



LEKELERDEN KURTULUN

Leke tedavilerinde hastaların sosyal hayatlarını etkilemeyen, günlük aktivelerde kısıtlılık yapmayan işlemler daha çok tercih edilmektedir. Özellikle çalışan kişiler için yapılan tedavilerde hastanın yüzünde kabuk, kızarıklık ve leke olmaması tedaviye uyum için son derece önemlidir.



MEYVE ASİTLERİYLE IŞILDAYIN:

Leke tedavilerinin başında kimyasal peeling işlemleri ve lazer uygulamaları yer alır. Hastane ortamında kullanılan peeling ürünleriyle yüzeysel, orta veya derin kimyasal peeling uygulamaları yapılabilir. Sosyal ve aktif kişilerde en çok tercih edilen peelingler, meyve asitleriyle uygulanan peelinglerdir. Hastanın yüzüne, yüzde 20-70 arasında konsantrasyonlarda meyve asitleri uygulanır. Meyve asitleriyle yapılan yüzeysel peelingler, ciltte kabuk ve soyulmalara neden olmadığı için yılbaşı öncesi 1-2 seansta cildinizde aydınlanma, lekelerde açılma ve gözeneklerde sıkılaşma gibi kısa sürede görülen etkiler sağlar.



DOLGUYLA ELASTİKİYET KAZANIN:

Bir diğer uygulama ise özellikle nemsiz ciltlerde ve elastikiyeti azalmış ciltlerde veya ince kırışıklıkları olanlarda hyaluronik asit (dolgu) uygulamasıdır. Tüm yüze mezoterapi enjeksiyonu şeklinde veya ince kırışıklar içine ya da dudak volumünü arttırmak için dolgu enjeksiyonu uygulanabilir. Böylece yeni yıla daha nemli, sağlıklı ve elastikiyeti artmış bir ciltle girilebilir.



NEM MASKESİNİ UNUTMAYIN:

Canlı ve pırıl pırıl bir cilde sahip olmak istiyorsak nem maskesi yararlı olacaktır. Ayrıca cildin nem ihtiyacını karşılamak için bol bol su tüketmeyi de ihmal etmemek gerekir.



GÜL SUYUYLA PEELİNG ETKİSİ:

Kil maskesi, taze meyvelerle yapılan maskeler, salatalık maskesi, bazı dermakozmetik ürünlerin nem maskeleri ve gül suyuyla cildi yıkamak da bir tür peeling etkisi yaratacağı için cildimizi yumuşatır, nemlendir ve bizi yılbaşı gecesine hazırlar.



LAZERLE PÜRÜZSÜZ BİR CİLT: Lazer epilasyon son yıllarda son derece yaygın bir metot olarak kullanıma girmiştir. Özellikle lazerin kalın ve siyah kılların tedavisinde daha etkili olduğu bilinmektedir. Gelişen teknolojiyle beraber açık renk ve ince kıllar da lazerle tedavi edilebilmektedir.



MAKYAJINIZ ORGANİK OLSUN: Makyaj malzemesi olarak ise deride iritasyon yapmayacak organik makyaj malzemeleri mineral pudralar kullanılabilir.


Cilt bakımı için en ideal dönem

UMUTSUZ EV KADINLARININ PARFÜMÜ

UMUTSUZ Ev Kadınları Televizyon dizisinin güzel oyuncusu Eva Longoria Parker, parfümü çıkan ünlüler kervanına katıldı. Longoria’nın “Falic Fashion Group’’ ile birlikte hazırladığı Parfüm narenciye, portakal çiçeği ve bergamot kokularını taşıyor. Yeni parfümü için oldukça heyecanlı olduğunu söyleyen Longoria, “Parfümlere karşı her zaman alerjik bir yapım vardı, bu yüzden kendi parfümümü yaratmaya karar verdim” dedi.


UMUTSUZ EV KADINLARININ PARFÜMÜ

Friday, December 25, 2009

ARTIK BOŞANMAKTA EĞLENCELİ

Boşanıyor musunuz? Arkadaşlarınızı davet edin, onlara biraz boşanma pastası ikram edin. Boşanma pastaları yeni gelişen bir endüstri. Buna rağmen oldukça popüler. Yeni bekarların partilerinde sık sık rastlanan bu pastalar ortamı biraz yumuşatmak için birebir.



Boşanma pastalarının başlıca malzemesi mizah. Pastaların birinde gelin bir Dizi pastanın üstüne tırmanmaya çalışırken onu bir tekmeyle aşağıya düşüren damadı görüyoruz. Bir başkasında ise gelini elinde damadın kafası ve bir bıçakla çizmişler. Damadın ise boynundan aşağıya bir kan gölü akıyor. Pastalarda genellikle şiddet hakim ama eğlenceli bir şekilde.



Britanyalı pasta üreticisi Fay Miller, Daily Mail'le yaptığı röportajda insanların karşılıklı ilişki içinde oldukları ve boşanmayı Komik bir dille anlatan, bu şekilde ortamı yumuşatan pastalar yaratmaya çalıştığını söylüyor.


ARTIK BOŞANMAKTA EĞLENCELİ

AŞKIN ÖMRÜ 20 SANİYE

İnsan âşık olunca karşısındaki kişiyi objektif olarak değerlendirme becerisinden genellikle yoksun kalır, iyiyle kötüyü ayırt edemeyecek hale gelir. Bu ruh halinin, bu uçuşun çok da uzun sürmediğini, günün birinde sona erip yerini tekrar aklın hâkimiyetine, gerçeği gören gözlere, yere basan ayaklara bıraktığını tabii ki hepimiz biliyoruz. Günün birinde ama ne zaman? Son yıllarda durmadan aşkın ömrünün ne kadar olduğunu tartışıyoruz. Birkaç hafta mı, altı ay mı, Frederic Beigbeder'nin söylediği gibi üç yıl mı, yoksa yine onun söylediği gibi evde uzamaya açık mı? Erkekler için bunların hiçbiri geçerli değil! Çünkü duygusal beraberlik konusundaki kararlarını tam 20 saniyede veriyorlar. Evet; yanlış okumadınız sadece 20 saniyede! Beden dili ve etkileri üzerine yapılan son araştırmalar, erkeklerin bir kadınla tanıştıktan sonraki ilk 20 saniye içinde onunla ilgili hatırı sayılır sayıda veri elde ettiklerini ortaya koyuyor. Her erkeğin bu verileri doğru şekilde anlamlandırıp bilinç düzeyine taşıyabildiğini iddia edemeyiz fakat genel olarak karşı cinsin ilişkiye girip girmeme konusunda bizim kadar kararsız olmadığı kesin!



Gizli İşaretleri Buluyorlar



Bir erkeğin eşinden bahsederken; 'Tanışıp, ilk göz göze geldiğimiz anda onunla bir gün evleneceğimi biliyordum' demesi size çılgınca mı geliyor? Yoksa o erkeğin iflah olmaz bir Romantik olduğunu mu düşünüyorsunuz? Erkekler; karşılarındaki kadın hakkında ipucu sayılabilecek işaretleri çok çabuk okuyor ve değerlendiriyorlar. Yani biz kendimizi istediğimiz gibi göstermeyi başardığımızı sanırken, aslında çok büyük ölçüde ele veriyoruz. Karşı cinsin tanışma anında ve sonraki 20 saniye içinde hakkınızda ne gibi bilgiler edindiğini ve bunları nasıl yorumladığını öğrenmeye hazır mısınız?



1- Kendinize Ne Kadar Güvendiğinizi: Bir kadının başını ve vücudunu dik tutması, tanıştırıldıkları anda karşısındaki erkekle göz teması kurması ve elini sıkıca kavrayarak sıkması, o kadının kendine güvendiğini ve karşı cinsle iletişim kurma konusunda sıkıntı yaşamadığını gösteriyor. Aksi ise erkeğe o kadının çekingen, mesafeli, hatta asosyal olabileceğini düşündürüyor. Tabii bazı erkekler kendine güvenen kadınlardan hoşlanırken, bazıları da kapalı kutuyu açmaya çalışmayı cazip bulabiliyorlar. Fakat ilk temasta girişken davranan bir kadın genellikle karşısındaki erkeğe iletişimi sürdürme konusunda da cesaret vermiş oluyor.



2- Sizden Güzel Çocukları Olup Olmayacağını: Nasıl ki kadınlar doğal bir içgüdüyle gelecekteki çocukları için ideal bir baba adayı arıyorlarsa, erkekler de genel görünümümüze bakarak bizden olması muhtemel çocuklarının fiziksel nitelikleri hakkında fikir yürütüyorlar. Tabii bunu birçoğu o tanışma anında durup ciddi ciddi düşünmüyor. Ancak erkeklerin, güzel buldukları kadınlara yönelmelerinin ardında sadece o beğeninin etkisi değil, güzelliğin kuşaktan kuşağa devamı konusundaki umut da yatıyor; her ne kadar hiçbirimiz bunun garantisini veremeyecek olsak da.



3- Ne Kadar Tutkulu Olduğunuzu: Erkekler, yemekle seks arasında doğrudan bir ilişki kuruyor ve şöyle düşünüyorlar: Masada iştahı açık bir kadının, yatakta da iştahı açıktır! Egzotik yemekleri tercih eden kadın, sekste de yaratıcı ve yeni deneyimlere açıktır. Dolayısıyla, eğer bir erkekle yemek yerken tanıştıysanız (Örneğin bir arkadaşınızın arkadaşıysa ve siz masa başındayken ona uğradıysa), sadece size değil önünüzdeki tabağa da bakacağından emin olabilirsiniz!



4- Bağımsız Olup Olmadığınızı: Herkes jean pantolon giyerken sizin üzerinizde uçuk kaçık bir elbise mi var? Rengârenk, kocaman aksesuarlarınızla arkadaşlarınızdan oldukça farklı mı görünüyorsunuz? Bütün bunlar bir erkeğin gözünde sadece tarzınızı değil, aynı zamanda o tarzı dışa vuran bağımsız ruhunuzu da gösteren ayrıntılar. Bir kadının cesur bir giyim tarzı olması, erkekler için o kadının özgürlüğüne sahip çıktığı ve canı ne isterse korkmadan yaptığı anlamına geliyor; tabii söz konusu giyim tarzının sadece iddialı olması değil, aynı zamanda fiziksel özelliklerinize ve karakterinize uyması şartıyla. Çünkü eğer içine kapanık bir kadın özenip kişiliğine oranla fazla iddialı giyinir ve sonra da o giysilerle kendini rahat hissetmezse, bu da erkekler tarafından anında algılanıyor.



5- Ne İş Yaptığınızı: İddia ettiklerine göre kısa ve bakımlı saçlar, genellikle hukuk, Finans, insan kaynakları gibi sektörlerde çalışan kadınlar tarafından tercih ediliyor. Sıra dışı bir saç rengi ve trendy bir model, söz konusu kadının büyük olasılıkla medya, reklâm ya da halkla ilişkiler sektöründe çalışıyor olduğuna işaret ediyor. Arkada toplanıp atkuyruğu yapılmış saçlar mı? Kesinlikle öğretmen ya da doktor! Tabii bu arada bu tahminlerde giysi ve ayakkabıların etkisini de göz ardı etmemek gerek. Örneğin birçok erkek, üst düzey pozisyonda çalışan, kariyer sahibi kadınların daima yüksek topuklu ayakkabı giydikleri tezini reddediyor. Onlara göre aksine, başarısını kanıtlamış, kendinden emin bir kadın rahatlığı daha çok önemsiyor ve ayakkabılarını da buna göre seçiyor.



6- Aranızda Ten Uyumu Olup Olmadığını: Yeni biriyle tanıştığımızda, farkında olmadan önce kokusunu algılarız; parfümünü değil, vücudunun doğal kokusunu. Bir erkek, karşısındaki kadının kokusunu aldıktan sonra o kadınla yatakta ten uyumu olup olmayacağı konusunda da otomatik olarak karar vermiş oluyor. Belki bu karar sonradan ortaya, kadının dış görünüşüne yönelik bir 'Çekici buldum' ya da 'Hayır, pek çekici bulmadım' yorumuyla çıkıyor ama aslında çekicilik kavramını kokulardan başka neyle açıklayabiliriz ki?



7- Sizinle Birlikte Olursa İflas Edip Etmeyeceğini: Erkeklerin modaya ve markalara kadınlar kadar hâkim olmadıkları doğru fakat bir erkeğin üzerinizdekilere bakarak sizin Yaşam düzeyiniz konusunda fikir sahibi olması pek de zor değil. Tabii bu ona aynı zamanda, kendisinin maddi olarak bu standartlarla başka çıkıp çıkamayacağını da gösteriyor. Hoşlanıp hoşlanmamak tamamen ona kalmış!



8- Zor Bir Kadın Olup Olmadığınızı: Diyelim ki kalabalık bir barda tanıştınız ve size bir içki ısmarladı. Siz de rom, pembe guava suyu, soda ve buzla yapılan hoş bir kokteyl istediniz. İşte tam o anda, karşınızdaki erkeğin sizinle ilgili önemli ve kendisini yakından ilgilendiren bir bilgiye ulaştığından emin olabilirsiniz! Siz zor beğenen, standartları yüksek, hatta belki de kaprisli bir kadınsınız. Azla, basit olanla, eldeki imkânlarla yetinmiyorsunuz. Dolayısıyla sizinle beraber olmak onu zorlayabilir. Tavsiyemiz şu! Tanışma anında beyaz şarapla yetinin ve lezzetli kokteylleri daha sonraya saklayın.



9- Ne Kadar İyimser Olup olmadığınızı: Erkekler, kadının tanışma anındaki yüz ifadesine bakarak onun hayat karşısında iyimserliğini koruyan biri olup olmadığını hemen anlıyorlar. Her an bir felaketle karşılaşmayı bekliyormuşçasına çatık kaşlar, endişe içinde kemirilen dudaklar ya da sinir içinde kenarları yenmiş tırnaklar onlar açısından ilişki bağlamında hayra alamet değil. Çünkü yaşama sevinci yüksek kadınlarla birlikte olmaktan hoşlanıyorlar.



10- İkinci Buluşmadan Sonra Evine Taşınmayı Talep Edip Etmeyeceğinizi: Bir erkeğin sizi ilk görüşü arkadaşlarınızla koyu bir sohbete dalmış, kahkahalar atarken olursa, anlıyor ki kendinize ait bir sosyal çevreniz, hayatınız var. Bu da onu rahatlatıyor. Çünkü hiçbir erkek birlikte olduğu kadının tamamen kendine bağımlı olmasından, hayatına direkt ortak olmaya çalışmasından, 24 saatini onunla birlikte geçirmek istemesinden hoşlanmıyor.



11- Dram Yaratmaya Meraklı Olup Olmadığınızı: Eğer onun; 'İşini seviyor musun?' sorusu karşısındaki cevabınız sizi bir pembe dizinin acılar içindeki kahramanı gibi gösteriyorsa, söze ofiste katlandığınız eziyetleri ve uzun çalışma saatlerinizi anlatmakla başlıyorsanız, karşınızdaki erkeğin kafasında şüphe yaratacağınızdan emin olabilirsiniz. Erkekler hayatı önlerine geldiği gibi kabul etmekten yanadır ve kesinlikle dırdırdan hoşlanmazlar. Drama meraklı bir kadın olduğunuz hissine kapılırsa, bu onda ilişkide de en küçük vesileyle olay çıkaracağınız ve kendisinden çektiğinizi eziyetleri de aynı şekilde bir başkasına anlatacağınız izlenimini yaratır.



12- Ondan Etkilenip Etkilenmediğinizi: Bir erkek, bir kadınla tanıştıktan sonraki ilk 20 saniye içinde onun kendisinden etkilenip etkilenmediğini anlıyor. İstediğiniz kadar cool davranın, istediğiniz kadar ilgisiz görünün, tanışma seremonileri konusunda istediğiniz kadar tecrübeli olun, karşı cins beden dilini okumayı bilen biriyse hislerinizi anında çözüyor. Elde ettiği sonuca göre, sizi ya daha yakından tanımaya karar veriyor ya da uzaklaşıyor. Kısacası ilgisizlik karşısında zaman kaybetmek istemiyorlar.


AŞKIN ÖMRÜ 20 SANİYE

Thursday, December 24, 2009

Makyaj ürünlerindeki tehlike


Rimel, far, fondöten gibi Makyaj ürünlerinin kanser, kısırlık ve hormon dengesizliğine yol açabilecek kimyasallar içerdiği bildirildi.

Merkezi Washington’da bulunan Çevre Çalışma Grubu (EWG) adlı kuruluşun yaptığı araştırmada, bir kadın ne kadar erken yaşta makyaj yapmaya başlarsa tehlikenin o kadar büyük olduğu belirtildi.

Daily Telegraph gazetesinin internet sitesindeki habere göre, Birleşik Krallık’ta 6 yaşındaki çocuklar için bile Güzellik ürünleri ve salonları bulunabiliyor.

EWG’nin 14-19 yaşındaki genç Kızlar üzerinde yaptığı araştırmada, bu kızların kullandığı güzellik ürünlerinde, daha önceki araştırmalarda kanser ve hormon sorunlarına yol açtığı tespit edilen "phthalates, triclosan, parabens" gibi kimyasallara rastlandı.

Araştırmada, 10’lu yaşlardaki kızların günde 17 çeşit güzellik ürünü, yetişkinlerin ise 13 çeşit ürün kullandıkları tespit edildi.
Makyaj ürünlerindeki tehlike

Yılbaşı kostümleri tesettürlü modacıdan


Yılbaşında TRT 1 ekranında ücret almadan Sahne alacak olan Hülya Avşar, önceki gün TRT Tepebaşı Stüdyoları’nda kamera karşısına geçti. “Houte Couture - Kişiye Özel” isimli albümünde yer alan şarkıları ilk kez seslendiren Avşar, tesettürlü modacı Rabia Yalçın’ın hazırladığı iki kostümü giydi. TRT’den ücret talep etmeme nedenini “Birbirimize böyle jestler yapmalıyız. Ben de albümümü tanıtmış oldum” diye açıklayan Avşar, 6 şarkı seslendirdi. Neden Yalçın’ı tercih ettiği sorusuna ise Avşar, “Tarzı ve kupu çok hoşuma gidiyor. Provasız kıyafet dikilir mi? Rabia Hanım dikiyor. Provaya gitmeyi çok sevmiyorum” dedi.

‘Hülya Avşar, Angelina Jolie’den güzel’
Avşar’ın yılbaşı programında giydiği kostümleri yaklaşık 1,5 ayda tasarlayan ve Angelina Jolie gibi yabancı starlara da kıyafet hazırlayan Yalçın, son kontroller için çekimlerin yapıldığı TRT binasına geldi. Yalçın, şöyle devam etti:
“Tarzımı sevdiğini, ve standartın dışında olduğumu söyledi. Yılbaşında iki tane farklı kıyafet tasarlamamı istedi, kabul ettim. Avşar aradığım kadın. Hatlarını çok beğeniyorum. Gayet uygun ve sağlıklı buluyorum. Türk halkına uygun ve doğru mesaj veren hatları var. ‘Dönem giysileri tasarlayalım, herkesten farklı olalım’ dedik. Birlikte seçtik bu tarzı.”
“Jolie ile de yan yana geldiniz, Avşar’la da... Güzellik bakımından gönlünüz hangi yana kayıyor?” sorusuna Yalçın “Türk kadını herkesten güzeldir” diye yanıt verdi.

Yılbaşı kostümleri tesettürlü modacıdan

Makyaja erken başlamak riskli

Merkezi Washington'da bulunan Çevre Çalışma Grubu (EWG) adlı kuruluşun yaptığı araştırmada, bir kadın ne kadar erken yaşta Makyaj yapmaya başlarsa tehlikenin o kadar büyük olduğu belirtildi.



Daily Telegraph gazetesinin internet sitesindeki habere göre, Birleşik Krallık'ta 6 yaşındaki çocuklar için bile Güzellik ürünleri ve salonları bulunabiliyor.



EWG'nin 14-19 yaşındaki genç Kızlar üzerinde yaptığı araştırmada, bu kızların kullandığı güzellik ürünlerinde, daha önceki araştırmalarda kanser ve hormon sorunlarına yol açtığı tespit edilen "phthalates, triclosan, parabens" gibi kimyasallara rastlandı.



Araştırmada, 10'lu yaşlardaki kızların günde 17 çeşit güzellik ürünü, yetişkinlerin ise 13 çeşit ürün kullandıkları tespit edildi.
Makyaja erken başlamak riskli

Altın Bekârlar için özel parti

Yılbaşına yalnız girmek istemeyen Çinli bekârlar, geçen pazar günü Pekin’de düzenlenen çöpçatanlık partisine katıldı. Ancak bu partiye katılmak için sadece bekâr olmak yetmiyor, milyarder de olmak gerekiyor. Giriş bileti bile 14 bin 650 dolar olan parti, ülkede şimdiye dek yapılan en pahalı parti oldu. Katılanların yüzde 80’i ertesi gün için bir randevu ayarladı. 21 erkek milyarder ve 22 kadının katıldığı partiye davetli olan tüm erkekler, “Altın Bekarlar” isimli bir ajansın üyesi. Bu partinin de organizatörü olan Ajans, milyarderlerle güzel kadınları buluşturmayı amaçlıyor. Kulübün üyesi olan kadınların bazıları ise partiye ücret ödemiyor. Partiye Güzellik kraliçeleri de katıldı.
Altın Bekârlar için özel parti

Erken yaşta makyaj kısırlık yapıyor

Merkezi Washington'da bulunan Çevre Çalışma Grubu (EWG) adlı kuruluşun yaptığı araştırmada, bir kadın ne kadar erken yaşta Makyaj yapmaya başlarsa tehlikenin o kadar büyük olduğu belirtildi.Daily Telegraph gazetesinin internet sitesindeki habere göre, Birleşik Krallık'ta 6 yaşındaki çocuklar için bile Güzellik ürünleri ve salonları bulunabiliyor.EWG'nin 14-19 yaşındaki genç Kızlar üzerinde yaptığı araştırmada, bu kızların kullandığı güzellik ürünlerinde, daha önceki araştırmalarda kanser ve hormon sorunlarına yol açtığı tespit edilen "phthalates, triclosan, parabens" gibi kimyasallara rastlandı.Araştırmada, 10'lu yaşlardaki kızların günde 17 çeşit güzellik ürünü, yetişkinlerin ise 13 çeşit ürün kullandıkları tespit edildi.
Erken yaşta makyaj kısırlık yapıyor

Wednesday, December 23, 2009

Filistin Yönetimi güzellik yarışmasını iptal etti


Filistin Yönetimi, büyük eleştirilerle karşılaşan ülkenin ilk Güzellik yarışmasını iptal etti. Filistinli kaynaklara göre, bu Cumartesi günü yapılması planlanan "Miss Palestine-2009" güzellik yarışmasının finalini iptal kararı, Filistin Cumhurbaşkanlığından geldi.

Ramallah Valiliği, bir açıklama yayımlayarak, "kamuoyunun talepleri doğrultusunda, yarışmanın iptal edildiğini" duyurdu.

Açıklamada, bununla birlikte, genç-yaşlı Filistinlilerin gelenek ve değerleriyle uyumlu her tür faaliyetin teşvik edileceği vurgulandı.

Filistinli kaynaklar, yarışmanın organizatörlerinin çağrılarak, Gazze’deki operasyonun yıl dönümüne gelen yarışmayla ilgili yoğun tepkiler bulunduğunun belirtildiğini ve iptal kararının tebliğ edildiğini ifade ettiler.

Organizatörlere, yasağa uymamaları halinde cezalandırılacaklarının bildirildiği de öne sürüldü.

Gazze’de İsrail ordusunun 22 gün süren operasyonu 2008’in 27 Aralık Cumartesi günü başlatılmıştı.

Yarışmanın düzenleyicisi Trip adlı firmanın sorumlusu Salva Yusuf, Batı Şeria’dan yarışmaya 200 genç kızın başvurduğunu ve ilk elemede 58’inin aday olarak belirlendiğini açıklamıştı.

"Miss Palestine-2009"a Filistin Yönetiminin de destek verdiği belirtilmiş, ancak Enformasyon ve Kültür Bakanlığı, bu konudaki haberleri yalanlayarak, ne parasal bir destekte bulunulduğunu ne de yarışmanın jürisinde Filistin Yönetimi kurumlarından bir temsilcinin bulunduğunu açıklamıştı.

Yarışmanın duyurulmasından sonra Filistin’in önde gelen Din adamları ile Hamas, şiddetli tepki göstermişti. Hamas, böyle bir yarışmayı "ahlaksızlık" olarak nitelendirmiş, Filistin Yönetimine yarışmanın iptal edilmesi çağrısında bulunmuştu.
Filistin Yönetimi güzellik yarışmasını iptal etti

Bu yöntemle kısa sürede incelin


Manken gibi bir vücuda kavuşmak için sadece estetik olmak gerekmiyor. Yeni çıkan teknolojilerle öğle arasında gideceğiniz estetik salonlarından incelmiş olarak çıkmak mümkün. Önemli olan doğru uzmanların eline kendinizi teslim etmek. 5 seansta kalıcı çözüm
Bu kolay yöntemlerden biri de Dermamed Güzellik Merkezi'nde uygulanan yöntem. Challenger isimli aletle uygulanan yöntemde karın, bel çevresi, basen, bacak, kol bölgelerine ek olarak gıdı bölgesindeki problemler 7-10 gün aralıkla, 2-5 seansta son buluyor. Hastaya ve bölgeye göre değişiklik gösterse de 1 seansta 2-4 cm incelmek de mümkün. 5 seans sonunda da kalici 10-15 cm arasi sonuçlar alınabiliyor.
Bu sistem, yağ hücreleri arasındaki lenf sıvısında mikro vakum kabarcıkları yaratmayı amaçlar. Bu kabarcıklar maksimum ebada ulaştıktan sonra patlayarak sönüyorlar. Bu sönme sırasında ortaya çıkan negatif basınç ve termal etki yağ hücrelerinin membranlarını parçalar ve hücre içerisindeki yağları serbest hale geçirirerek vücudun kullanımına uygun hale getirir.


Bu yöntemle kısa sürede incelin

Almanya nın en yakışıklısı bir Türk

BERLİN - Geçen yıl Bremen eyaletinde yapılan Güzellik yarışmasında birinci seçilen 23 yaşındaki Mete Kaan Yaman ülke genelinde yapılacak olan yarışmaya katılmaya hak kazanmıştı.
Mecklenburg-Vorpommern eyaletinin Linstow kentinde düzenlenen yarışmanın finalinde, rakiplerini geride bırakan Yaman Almanya’nın en yakışıklı erkeği seçildi.
Almanya'nın en yakışıklısı bir Türk

NEDEN ÖPÜŞÜYORUZ?

İngiltere'deki Leeds Üniversitesi'nde yapılan araştırmaya göre öpüşmenin insan sağlığı için çok yararlı olduğu da ortaya çıktı.



En Romantik Bilimsel kanıt İngiltere'deki Leeds Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, dudak dudağa öpüşmek kadınların bağışıklık sistemini güçlendiriyor ve ileride daha sağlıklı çocuklar dünyaya getiren birer anne oluyorlar. Öpüşmenin kadınlarda hastalıklara karşı direnç sağladığına inanan uzmanlar, aynı erkekle öpüşen kadınların hamilelikte çok tehlikeli bir virüs olan ve bebeğin ölümüne ya da sakat doğmasına yol açan Cytomegalovirus'e yakalanmadıklarını ortaya koydu. Yapılan araştırmalarda altı ay boyunca aynı partneriyle öpüşen kadınlar daha güçlü bir bünyeye sahip olduğu ortaya çıktı.



Tükürükteki evrim...



Leeds Üniversitesi’nden Dr. Colin Hendrie, ‘Medikal Hipotez’ dergisinde yayımlanan çalışmasında “Belirli bir erkeğin sitomegalovirüsüne karşı bağışıklık kazanmak yine ağızdan ağıza özellikle de erkeğe göre daha kısa olan kadına tükürük akışı ile gerçekleşir. Altı ay boyunca belli bir insanla öpüşmek bu bakteriye karşı bağışıklık sağlar” diyor.



Kısa bir öpücük sırasında kadına çok küçük oranda bakteri bulaşıyor. öpüşme uzayınca kadın vücudu bu mikroba bağışıklık kazanıyor. Araştırmacılar öpüşerek, genlerin ipuçlarını taşıyan tükürükle evrimsel bir kalite kontrol mekanizması oluşturulduğunu söylüyor.


NEDEN ÖPÜŞÜYORUZ?

KADINLARIN PARK SORUNU TESCİLLENDİ

Kadınların kötü Araba kullandığı düşünülür. ntvmsnbc.com'da yer alan habere göre;Hatta erkekler için bazen bu gurur meselesi bile olabilir.



Bir araştırmacı bu iddianın Bilimsel temeli olup olmadığını araştırmış: Kadın sürücülerin park etme süresi erkeklerden 20 saniye daha fazla ama yine de arabalarını yolun ortasına park ediyorlar.



Almanya’da bulunan Ruhr Üniversitesi’nden Doktor Claudia Wolf’un gözettiği bir araştırmada 65 kişiden ortalama büyüklükteki bir park alanına Audi A6’yı park etmelerini istendi.



Sürücülerin paralel park etme ve geri gitmek gibi manevralarının ne kadar sürdüğü gözlendi.



Ayrıca ne kadar başarılı oldukları duvarla ve diğer arabalarla aralarında ne kadar boşluk bıraktıkları göz önünde bulundurularak hesaplandı.



Doktor Wolf, “Bu araştırma erkeklerin daha iyi koordinasyon sağladığını ve mekana dair daha yüksek bir farkındalık duygusuna sahip olduğunu doğruladı” dedi.



Wolf ayrıca “Bu kadınlar için büyük bir yenilgi değil ki, sadece park etmekten bahsediyoruz. Bu erkeklerin kadınlar üzerinde bir zaferi de değil” yorumunu yaptı.


KADINLARIN PARK SORUNU TESCİLLENDİ

Saturday, December 19, 2009

BESLENMEYLE GELEN GÜZELLİK

MARİE CLAİRE-DİLARA KOÇAK



20'li yaşlardan itibaren cildimiz yaşlanmaya, bedenimiz hırpalanmaya, hücrelerimiz yorulmaya başlar. Şehir yaşamı, yorgunluk, Stres, hava kirliliği, Sigara kullanımı, zararlı güneş ışınlan gibi olumsuz faktörler erken yaşlanma sürecini oluşturuyor. Cildinizde kırışıklık ve ince çizgiler yoğunlaşırken, gerginliğini kaybetmiş ton farklılıklarının göze çarptığı, nemsiz ve soluk bir görünüm yerine gergin, renkli ve Canlı bir cilt istiyorsanız, cildinizi hem içerden hem dışardan beslemenizi tavsiye ediyorum. Kremlerle dışarıdan yapılan desteğe ilave olarak, gıdalar ile içerden de destek yapmak daha doğru. Dışarıdan sağlıklı ve ölçülü beslenmeyen kişilerin Gıda destek kapsülleri kullanabilir. Cilt konusunda uzmanların açıklamaları cildin gençliğini uzun süre muhafaza edebilmesi için, cildin ve bedenin, içeriden de desteklenmesi gerektiğini ortaya koyuyor.



Bedenimiz için gerekli vitamin, mineral ve antioksidanlar, sadece besinlerden sağlanabilir mi?



Serbest radikaller hücre hasarı yaratıp, yaşlanmayı tetikleyen önemli maddeler. Bunlar ile savaşan ve bedeni temizleyen maddeler ise antioksidanlar. Doğru ve bilinçli beslenerek, antioksidanları temin etmek mümkün. (Her gün beş ila yedi porsiyon sebze-meyve, haftada iki gün balık, her gün 10-15 badem veya fındık, dört beş fincan yeşil çay, yağsız yoğurt gibi). Ancak tüketilen sebze ve meyveler, yetiştiği toprağın cinsi, kullanılan gübre, hasattan sonra size ulaşana kadar geçen süre, siz tüketilmeden önce hangi şekilde pişirildiği gibi birçok ayrıntı, besinlerin içindeki bu faydalı maddelerin azalmasına sebep olabiliyor. Bazen de formda kalmak uğruna, düşük kalorili beslenenlerin ve hatalı Diyet yapanların bu önemli maddeleri yeteri kadar tüketemediğini görüyoruz. Bunun sonucunda ise cilt ve bedende erken yaşlanma süreciyle beraber, hastalıklara karşı da korunmasız kalınabilir.



Tek bir kapsül içerisinde antioksidan, vitamin ve mineraller bir arada bulunabilir mi?



Bu konuda yapılan çalışmaların sonucunda geliştirilmiş olan, cilt destek kapsülleri pek çok antioksidan, vitamin ve minerallerden oluşan güçlü bir kombinasyon olarak ortaya çıkıyor. Kapsüller, yaşlılık savaşçıları olan, likopen, izüm çekirdeği özü, çam kabuğu ekstresi, resveratrol, CO Enzim Q_10, alphalipolik asit, yeşil çay gibi son dönemin en gözde antioksidanlarının yanı sıra, beta karoten, E vitamini, C vitamini, B12 Vitamini gibi önemli vitaminleri de kapsıyor. Bunlara ilaveten metabolizma, saç ve tırnak sağlığı için önemli görevleri olan demir, krom, magnezyum, çinko mineralleri ise bu güçlü kapsüllerin içeriğinde yer alıyor. Cilt destek kapsülleri metabolizmayı yaşlandıran faktörlere karşı savaşan güçlü bir silah. Amacı birden fazla besin takviyesi ile metabolizmayı yormak yerine, içeriği zengin tek bir takviye ile hem cildi hem bedeni takviye etmek. Bu tip ürünler güçlü bir antioksidan özelliğinin yanı sıra, vitamin ve mineralleri de içermesi nedeniyle cilt sağlığının yanı sıra diyet yapanlar içinde iyi bir takviye olabilir.


BESLENMEYLE GELEN GÜZELLİK

Bizde başarısız oyuncular revaçta

Türkiye'deki yeni nesil oyuncuları başarılı buluyor musunuz?

Başarılı olanlar da olmayanlar da var. Ama ne yazık ki bizde başarılı olmayanlar daha revaçta... Oysaki oyunculukta derinlik gerekir. Sadece Güzellik yetmez. İnsanın iç enerjisinin yüksek olması gerekir. Duygularını içinde biriktiren insanlar daha iyi oyuncu olurlar. Ama bizde sıradan karakterler, sıradan oyuncular tarafından canlandırıp baş tacı ediliyor.



Türkiye'de ve yurtdışında hangi oyuncuları beğeniyorsunuz?

Al Pacino, Javier Bardem, Kate Winslet, Kate Blanchett, Uğur Yücel ve Demet Evgar.
Bizde başarısız oyuncular revaçta

Koçlar ın değer yargıları değişiyor

Koç (21 Mart-20 Nisan)

Genel

2010 yılı size özgürlük vaat ediyor. İş ve Aşk bu yıl sizin için çok önemli olacak. Kaliteli dostlar edinecek ve istediğiniz çevrelerle ilişkiler kuracaksınız. Aşkta gerçek duygularınızın anlamını irdeleyeceksiniz. Bazı ilişkilerinize belli bir mesafe getireceksiniz. Değer yargılarınız değişiyor, sezgileriniz artıyor. İş yaşamınız iyi olmasına rağmen, özendiğiniz dış Dünyanın koşulları sizi değişikliklere zorlayacak. Özgürlüğünüz uğruna birçok şeye boşverip, dış görünüşünüzü ön planda tutacaksınız. Satürn yıl boyunca, ortaklıklar ve Evlilik evinizi etkileyecek. Kararlı hareket etmeniz gereken önemli bir sürece giriyorsunuz.



Değişiklikler söz konusu

Birçok konuda ikilem yaşayabilirsiniz. İşiniz, olağandan daha yoğun bir hale gelecek. 2010'da başarılarınızı pekiştirerek, istediğiniz noktaya ulaşacak ve yaşantınızda değişiklikler yapabileceksiniz. Aynı yerde çalıştığınız arkadaşlarınızla yapacağınız ortak işlerden iyi kazançlar sağlayacaksınız. Hedeflerinize yavaş yavaş ulaşıyorsunuz.



İş ve kariyer

Bu yıl maddi konularınız ilginç bir gelişim gösterecek. Mars, 8 Haziran'a kadar yaratıcılığınızı artıran sosyal evinizde yer alacak ve Finans konularına önemli gelişmeler getirecek. Bütün engellerin üstesinden gelecek gücü size sağlayacak. Yatırımlarınızı olumlu bir şekilde etkileyecek.



İş kurabilirsiniz

2010'da bağımsız iş yapmaya yöneleceksiniz. Kendi işinizi kurabilirsiniz. Uzun süredir kafanızı meşgul eden finans konuları daha sağlam zemine oturacak. Fırsatlar ve ortaklıklar için yeni ve olumlu bir dönem sizi bekliyor. İdeallerinizle ilgili değişimler yaşayabilirsiniz. Eğitim amaçlı taşınmalar söz konusu olabilir. 19 Ocak-9 Şubat tarihlerinde, yeni tanışacağınız kişilerin cazip teklifleriyle karşılaşabilirsiniz. Kariyerinizi destekleyecek kişilere şans veriyorsunuz. 18-31 Mart tarihlerinde egolarınız sizi yanlış yönlendirebilir, dikkatli olun. 3-17 Nisan'da parasal değerleriniz ön plana çıkacak. Yaşam enerjinizin yüksek olması, motivasyonunuzu artırıyor. Yılın son aylarında parasal konularda, sezgileriniz doğrultusunda hareket etmelisiniz.



Sağlık

2010'da üstlerinizle yaşayacağınız gerilimler, Stres yaratabilir. Çevre koşullarının değişiminden etkilenen hassas bir yapınız var. Duygusal sorunlarınızı büyütmemeli ve uyku düzeninize önem vermelisiniz. Ayaklarınızı dinlendirerek, Meditasyon, yogo gibi çalışmalara ağırlık verebilirsiniz. 18 Nisan-10 Mayıs tarihlerinde geri giden Merkür, baş bölgenizi hassaslaştırabilir. Özellikle, boyun kaslarınıza dikkat etmelisiniz. Yeni yılda bazı takıntılarınızdan kurtulmanız gerekiyor. 20 Ağustos-11 Eylül döneminde sindirim sisteminizde birtakım sorunlar çıkabilir. Midenize dikkat edin. 10-30 Aralık döneminde, bacaklar ve dizler ön planda olacak. Bu dönemde unutkanlığınız artabilir. Dikkatsiz davranışlar nedeniyle kazalar yaşayabilirsiniz. İskelet sisteminize özen göstermelisiniz.



Kilo sorunu yok

Koç burcunda olanların metabolizması hızlıdır, genelde kilo problemleri olmaz. Kilo alsalar bile, kısa sürede verebilirler. Sağlıklı ve lezzetli yemeklerden hoşlanan Koçlar; bol bol vitamin, protein ve fosfor içerikli yiyecekler tüketmelidir. Özellikle geniş yapraklı sebzeler, balık ve tavuk, başlıca yiyecekleri olmalıdır. Koç burcu, bedenin baş bölgesini yönettiği için, bu burçta doğanlar sık sık baş ağrısı çekerler.



Kariyeriniz için önemli günler

12 Ocak-17 Şubat: Çevre ilişkileri ve yolculuklar önem kazanacak.

15 Şubat-19 Nisan: İşinizle ilgili kendinizi gergin hissedeceksiniz.

14 Mart-3 Mayıs: Miras ve ortaklıklarla ilgili kazançlar söz konusu.

30 Mayıs- 18 Haziran: Mesleki konularda ilişkilerinizi dikkatli sürdürün.

22 Haziran-16 Temmuz: İşte problemler ve stresli günler yaşayabilirsiniz.

17 Ekim-22 Kasım: Bütçenizi kontrol etmeli ve harcamalarınızı dengede tutmalısınız



Aşk hayatınız

2010 yılında değişime oldukça açık olacaksınız. Fiziksel açıdan kendinizi keyifli hissedebileceğiniz bir yıl olacak. Ciddi ilişkiler ilginizi çekecek ve flört bazında duygular size dönemsel mutluluklar yaşatsa bile, asıl kariyerinize ve hayatınıza ciddiyet kazandıran ilişkiler içinde olacaksınız.



Talepler olacak

Bu yıl, hislerinizi kontrol etmeyi öğrenmeli ve kendinizi iyi yönetmelisiniz. Fazla konuşmadan, daha köklü ve somut davranışlar içine girmelisiniz. Kişileri olduğu gibi kabul etmesini öğreneceksiniz. Yılın ilk ayları, duygusal anlamda taleplerinizin yüksek olduğu bir dönem olacak. İlişkilerinizde kalıcı duygular beklerken, yaşam standardı olarak yüksek olanaklara sahip ilişki fırsatları kolluyorsunuz. Bir ilişkiniz varsa, onun için de aynı şartların oluşmasını istiyorsunuz. Bu yüzden partnerinizle aranızda tartışmalar çıkabilir.



Gizli duygular...

12 Ocak-17 Şubat tarihlerinde değişik insanlar tanıyabilirsiniz. 9 Eylül-6 Ekim tarihlerinde yaşayacağınız gizli duygular yüzünden kafanız karışabilir. 9 Ekim'de geri giden Venüs, eski aşkları yeniden gündeme getirebilir.



Aşkta önemli günler

12 Ocak-17 Şubat: Bağımlı olacağınız ilişkilerden kaçınmalısınız.

2 Mart-22 Nisan: Aşkta şanslı bir dönem. Özgürlük konusu kafanızı kurcalayabilir.

16 Mayıs-15 Haziran: Aşkta bencil olacağınız bir dönem.

13 Temmuz-30 Ağustos: Fiziksel açıdan Güzellik ön plana çıkıyor, aşkta şanslı bir dönem.



Koç ünlüleri

Demet Şener, Nurgül Yeşilçay, Duygu Asena, Şebnem Ferah, Yaşar, Atilla Saral, Kadir İnanır, Kayahan.
Koçlar'ın değer yargıları değişiyor

YETTİ BE

HT CUMARTESİ- Gülenay BÖREKÇİ

Günahsız, sessiz çoğunluk adına ‘vekâleten’ yazdım

Kitabın kapağındaki ayakkabı, kimseye zarar vermeden çalışıp daha iyi yaşamayı hayal ederek hayatını sürdürenlerin, suçlulara attığı bir ayakkabı. Adi suçlular değil; birbirimizden nefret etmemize yol

açan karar vericiler, yediğimiz besinlerin genetiğini değiştirenler, denizlere balık çiftlikleri kurup denizi kirletenler, hepsi... Dünyayı yavaş yavaş yaşanması imkansız bir yer haline getiren herkes. Azınlıktalar

ama bazen bazı grupları simgeledikleri için o gruplara ait günahsız, sessiz çoğunlukların da birbirlerinden nefret etmelerine sebep oluyorlar. Uçlarımızı sivriltiyorlar, kimliklerimizi ayrıştırıyorlar. Normalde kendi halinde sakin, barışsever insanlar olarak yaşayıp gideceğimiz halde, hepimiz birbirimize batmaya başlıyoruz. Ben işte bu çileden çıkmış ‘iyi’ insanlar adına, ‘vekâleten’ fırlatıyorum orada o ayakkabıyı.

Bu ülkedeki, bu gezegendeki insanlar arıza vermeye başladı. Yeryüzü geleceğe dair en umutsuz dönemini yaşıyor” diyor kitaba başlarken, ama sonra şöyle bitiriyor: “Hâlâ inanıyorum ki son gülen ve en

gevrek gülen, silahsız, işinde gücünde, sakin, ahlaklı, kibar, sessiz

çoğunluklar olacak.” Yani sonunda, elinden ayakkabı fırlatmaktan fazlası gelmese bile tepkisini göstermekten çekinmeyenler kazanacak.



Kitabın kapağı için belli ki Bush’a ayakkabı fırlatan Iraklı gazeteciden

ilham almışsınız...

Evet, o olaydan sonra çok popüler bir protesto gösterisi haline geldi

ayakkabı fırlatmak, hatta eline ne geçerse fırlatmak... Son olarak

ayakkabı fırlatan Muntazır’a da ayakkabı fırlattılar hatta!



Domatesin, yumurtanın yerini ayakkabı aldı yani...

Aslında Ortadoğu’ya ait bir şiddet şekli bu. Sokakta kavga edenler ilk

öfke anında ayakkabılarını çıkarıp karşılarındaki kişinin kafasına vururlar mesela. Ya da evde anneler, yaşlı teyzeler terliklerini çıkarıp

fırlatırlar. Biz bu domestik şiddet biçimine alışkındık ama Batı tanımıyordu, onlara çok farklı geldi. Bunun ciddi bir siyasi tepki niyetine

yapılması mizahın doğasına ve zamanın ruhuna da çok uyuyordu.

Artık sessiz çoğunluğun sinirlenmeye, öfkesini göstermeye başladığı bir dönemdeyiz. “Yetti be” noktası bu! Hem dünyada hem Türkiye’de... O sessiz çoğunluğun tek elinden gelen de, düşmanın kafasına ayakkabı fırlatmak belki. Bana çok masum, sevimli geliyor.



KONUŞURKEN BİLE KORKUYORUZ

Niçin mizah en iyi silah ve en iyi ilaç? Hangi acılara iyi geliyor, hangi

kötülüklere savaş açıyor?

İçinde şiddet barındırmamasına rağmen, etkili bir silah mizah. Bir

şeyin şiddetini, kuvvetini azaltmak istiyorsan bunu mizahla şahane bir

şekilde yapabilirsin. Muhteşem de bir ilaç ayrıca. Acıyla ve belayla yüzyüze geldiği zaman bazıları ağlar, bazıları öfkelenir, bazıları isyan eder. Benim gibilerse hafifletici unsur olarak ‘şaka’ yapar. Hiciv, acıya

sebep olan şeyin veya kişinin etkisini hafifletebilmenin bir yolu.



Mizah yapan kişi suçlulara “Ne yaptığınızı biliyorum, her şeyin farkındayım” mesajını iletmiş oluyor belki de...

Ve bu onları kızdırdığına göre işe de yarıyor. Sizinle ilgili bir şakaya

gösterdiğiniz tepki, karakterinizle ilgili önemli ipuçları verir. Hoşgörü

biraz daha yüksek ruhlara, kendiyle derdi olmayan karakterlere özgü bir

şey. Şakalar karşısında sert durmak, kızmak, onları yasaklamak ise tam tersi... Ben herkesin her konuda şaka yapabileceği ve bu yüzden

cezalandırılmayacağı bir ülkede yaşamayı hayal ediyorum.



Zor mu bu ülkede mizah yapmak?

Özgür değiliz. Sadece karar vericilerin hoşgörüsüzlüğüyle ilgili değil bu. Kendi içimizde de fena halde gerildik. Yanlış anlaşılma korkusu yüzünden, konuşurken, yazarken kelime seçmeye bile korkar olduk. Herhangi bir konudan bahsederken farkında olarak veya olmayarak seçtiğiniz jargon, sizin tarafınızı, hatta kampınızı belirliyor artık. Kürt sorunu mu, Güneydoğu sorunu mu, terör sorunu mu desek diye düşünürken artık hiç konuya girmemeyi tercih edebilirsiniz! Avrupa Yakası’nda Gaffur’un adı yüzünden Vakit Gazetesi’nin tehditlerine maruz kalmıştık mesela. Aslında olgun, zeki, tatlı, hoşgörülü, mizahı seven ve şaka kaldıran bir halkız, ama şaka kaldırmayanların sesi daha çok çıktığı için mizahçıların işi her geçen gün zorlaşıyor. Gruplara bölündüğümüz ve herkes kendi kimliğini, Yaşam tarzını kararlı bir şekilde adeta bir bayrak gibi taşımaya başladığı için böyle oldu.



ŞAHİKA’NIN GİYSİLERİNİ NASIL SEÇTİ

Türk Televizyon tarihinin unutulmayacak dizilerinden birini yarattınız. Niçin bu kadar sevildi sizce Avrupa Yakası?

Benim ve arkadaşlarımın zevkle seyredeceği bir Dizi olsun istedim.

“Halk şöyle şöyle hikâyelere bayılıyor abi” diyerek formüller dayatan yapımcılar var ya, onlara sinir oluyorum. Sen bırak halkı, kendi seveceğin programı yap, onun müşterisi varsa vardır.



Belki kendi düşük zevkini “Halk böyle istiyor” diye yutturuyordur.

O ayrı. Ama işte ben bu konuda açık oldum ve seyretmekten zevk alacağım diziyi yapmaya çalıştım.



Geçen hafta Elif Şafak’a da sormuştum; yazarlık ve oyunculuk,

bir karakter yaratırken onu her şeyiyle anlamak gerektiği için benzer meslekler gibi geliyor mu size de?

Kesinlikle öyle. Bir karakter yaratırken onu en yakın arkadaşımmış gibi tanımaya çalışırım. Senaryoda hiç kullanmayacak bile olsam ona dair

ayrıntıları sayfalarca yazarım. Şahika’nın ortaokulu, liseyi nerede

okuduğu, orada kimlerle niçin kavga ettiği, en yakın arkadaşları, çocukluk aşkları; bunların hepsini bilmeliyim. Dergilerden resimler kesip yapıştırarak onun gardırobunu bile hazırlıyordum. Onları giymeyecek ama benim karakteri tanımama yardımcı olacaklar. Dilber

Hala’nın varis çorabı mesela... Bunları bulup oyuncuyla paylaşıyordum. Ondan sonra da ortak bir yaratım süreci başlıyordu. oyuncu karakterin halini, tavrını, vücut dilini, yürüyüşünü, mimiklerini, sesini bulup çıkarıyor, bu noktadan sonra da siz artık daha kolay yazmaya başlıyorsunuz. Çünkü artık yazarken onun sesini de duyabiliyor veya yürüyüşünü hayal edebiliyorsunuz.


‘Yoksa ben Burhan gibi miyim’ diye kendimden şüphe ettim'

Gülse Birsel’in yarattığı Avrupa Yakası sadece benim değil birçok kişinin favori dizisi, bir TV fenomeniydi. Sadece lezzetli diyalogları, nefis kadrosu ve kaliteli prodüksiyonu değil, karakterleri yüzünden de... Dizinin tatlı, temiz bir mizahı vardı. Tüm o üçkağıtçı, güvenilmez, kaba, budala, bencil, rahatsız edici, zevksiz, görgüsüz, çirkin karakterlere bakın... İlk geldiklerinde kaçıp kurtulmak istiyordu insan. Fakat sonra

muhteşem bir şey oluyor, karakterlerin güvenilmezlikleri, kabalıkları, budalalıkları, zevksizlikleri, üçkağıtçılıkları değişmese de, siz onları sevmeye, şefkat duymaya, bağlanmaya başlıyordunuz. Sevilmediklerini,

hiç sevilmeyeceklerini sanan küskün ve dikenli kişilerin sevilebilir olduklarını görmelerine izin verdiği, onlara bu kadar iyi kalpli davrandığı için de Avrupa Yakası’nı çok seviyordum. Gülse Birsel’i bulunca bunu

da sordum. “En berbat karakterlerimizin bile iyi tarafları olsun, hatta seyirci ara sıra onunla da özdeşleşebilsin istiyordum” diye cevap verdi. “Ayrıca Cem veya Aslı gibi iyi karakterler de birçok yönden arızalıydı.

Sonuçta iyisiyle kötüsüyle insandı hepsi. Toplumda da farklılıklarımıza rağmen bir arada yaşamayı öğrenmek zorundayız, tıpkı bunun gibi.” En çok hangisini sevdiği sorusunu ise anne şefkatiyle cevapladı: “Hepsini seviyordum ama Burhan kulağıma konuşur gibiydi, çabucak bitiyordu sahneleri. Kendimden şüphe etmeye başlamıştım, ‘Burhan gibi biri miyim ben yoksa’ diye. Bülent Onaran ve Dursun da gelip laflarını kendileri dikte ettiriyordu sanki bana.”










YETTİ BE

BAYAN ORTALAMA OLMAK İSTER MİSİNİZ?

Size "Bayan Ortalama" olduğunuz söylendiği zaman bunu pek iltifat olarak almayabilirsiniz. Ama bilimadamları bunu değiştirmek için kolları sıvadı.

Toronto Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmayla bilimadamları altın orana sahip yüzün boyutlarını hesapladı. ntvmsnbc.com'da yer alan habere göre; araştırmacılara göre bir kadının güzelliği gözlerinin birbirine ne kadar yakın olduğu ya da gözleriyle ağzı arasındaki mesafeye göre belirlenebiliyor.

Yüzün genişlik oranı hesaplarken; bir gözbebeğinden diğerine olan uzaklık yüzün genişliğinin, yani bir kulağın iç köşesinden diğer kulağın iç köşesine olan mesafenin yüzde 46’sı olmalı.

Yüzün uzunluk oranı hesaplanırken ise; gözün orta noktasından ağzın orta noktasına olan uzaklık yüzün uzunluğunun, yani saçın başlama noktasından çeneye kadar olan mesafenin yüzde 36’sı olmalı.



Profesör Kang Lee, "Dolgun dudakların ya da büyük gözlerin kadınları çekici yaptığını biliyorduk. Bizim çalışmamız yüzün yapısının çekicilikte bir rol oynadığını ortaya koydu. Tabii saç kesiminin de payı var. Saç kesimi yüzün oranını değiştirebiliyor" dedi.

JESSICA ALBA ORTALAMA KADIN

Sonuca göre ideal olan boyutlar ortalama kadın profiline uyuyor. Ünlüler arasında ortalama ölçülere uyanlar ise Jessica Alba, Liz Hurley ve Shania Twain.

Öte yandan görünen o ki ünlü Ressam Leonardo Da Vinci'nin meşhur tablosu Mona Lisa'yı çizerken kullandığı altın oran, çoğunluğun güzel olarak kabul ettiği bir oran değilmiş.

Diğer araştırmalar ise erkeklerin Moda olan zayıf kadınlardan ziyade biraz kıvrımları olan kadınları tercih ettiğini ve uzun bacaklı kadınlardan düşünüldüğü kadar hoşlanmadığını ortaya koymuştu.



'BAYAN ORTALAMA' OLMAK İSTER MİSİNİZ?

HAYATI PLANLAMA TAKINTISI

Marie Claire Berrak Sürücü

Bir dakika! Bu kadarı da fazla... Hayatı planlama takıntısından sıyrılıp; bugünü yaşamaya ve özgürlüğün tadını çıkarmaya ne dersiniz?

John Lennon; "Hayat; biz gelecek için planlar yaparken başımızdan geçenlerdir" diyor. Hiç de haksız sayılmaz! Her anı hakkını vererek dolu yaşamak yerine adım adım geleceği planlamak ya da başka bir deyişle hayatı planlama takıntısının esiri olmak; özellikle yirmili yaşlarını sürenlerin genç ve özgür ruhuna tamamen ters... Ancak her konuda rekabet ve başarma hırsının bir çılgınlığa dönüştüğü günümüzde durum çok farklı... 24 yaşındaki reklâmcı Begüm S.; "Önümüzdeki iki yıl içerisinde küçük de olsa kendi dairemi satın almayı hedefliyorum. Planlarım arasında genç yaşta anne olmak da var. 26 yaşında ilk bebeğimi, bir yıl sonra da ikinciyi doğurmayı planlıyorum. Böylece otuz yaşıma geldiğimde tekrar işime geri dönebilirim" diyor. Begüm'ün gelecekten beklentilerini büyük bir kararlılıkla ortaya koyması kulağa mantıklı gelse de ne yazık ki planlarıyla ilgili küçük bir ayrıntı eksik! İki yıl sonra evlenmeyi planlayan Begüm'ün henüz bir erkek arkadaşı dahi yok... "Bunu bir sorun olarak görmüyorum" diyerek kendini savunuyor ve devam ediyor; "Karşıma çıkacak olan doğru kişinin de hayatla ilgili benzer planları olacaktır. Dolayısıyla onunla tanıştığımızda ilişkimizde bir sonraki adımı atmak için fazla zaman kaybedeceğimizi sanmıyorum. Zaten flört edeceğim erkekler konusunda da son derece seçiciyim. Benim önemsediğim sorumlulukları taşımayanlarla görüşmüyorum bile... Kısacası boşu boşuna zaman kaybetmek istemiyorum."

Yaşam Bir Keşif Süreci, Planlama Değil!

Tıpkı Begüm gibi her geçen gün sayıları giderek artan birçok genç kadın, adeta görev bilinciyle hareket ederek; kariyerleri gibi Aşk hayatlarını da önceden planlayarak; başarılması gereken bir hedef tablosuna dönüştürüyorlar. Peki, sırf planlanan bir ilişki ya da Evlilik modelini gerçekleştirmek adına bir partner ile birlikte olmak ne kadar sağlıklı bir seçim? Terapist Ebru Tuay Üzümcü değerlendirmelerini şöyle anlatıyor; "Ben sık sık genç, yeni evli ve aradığını bulamamaktan mutsuz bireylerle çalışıyorum. Çoğunun açılış cümlesi aynı; 'Hayatımda artık sırada evlenmek vardı, her şey tam planladığım gibiydi'. Ne yazık ki bu kişiler, evliliklerini bir planı gerçekleştirmek adına kurmuşlar. Oysa çoğu zaman 20 yaşındayken isteklerimiz doğrultusunda yaptığımız planlar, 30 yaşına geldiğimizde aynı şekilde cazip olmayabilirler. Elbette belirli zamanlarda birtakım duyguları yaşama arzusu ve karar verme aşaması ön plana çıkar ancak asıl önemli olan bizi o kararları almaya iten hikâyelerimiz. Eğer bir hikâyemiz olmadan karara varırsak; hedefe attığımız oklar dönüp kendimize saplanabilir ve acı verebilir. Şunu unutmamalıyız ki Yaşam hikâyemiz bir keşif ürecidir; bir planlama konusu değil."

Başarısızlık Korkusu

Daha çok şeye sahip olmak, daha çok şey başarmak... Özellikle mükemmeliyetçi yönleri ağır basan genç kadınlar, bu tür isteklerini gerçekleştirmek için gerçek dışı planlar yaparak; yaşamlarını tatminsizlikler ve hayal kırıklıkları ile olu bir enkaza dönüştürebiliyorlar. 28 yaşındaki akademisyen Yağmur H.;"Kendi yaşıtım olan ünlü ve başarılı kadınları üşünüyorum. Evlenerek çocuk sahibi olmuşlar; maddi olarak çok iyi durumdalar. Bense otuzuma yaklaştığım halde ilk arabamı daha yeni satın aldım. Ayrıca ciddi bir ilişkim bile yok. Onlarla kendimi karşılaştırdığım zaman geride kaldığımı ve hayatta başarısız olduğumu hissediyorum" diyor.

Tıpkı Yağmur gibi birçok genç kadın aynı şekilde baskı altında... Ünlü Yaşam Koçu Helen Arnolds; "Yirmi yıl öncesiyle karşılaştırdığımızda kadınlar günümüzde daha geniş imkânlara ve özgürlüklere sahipler. Ancak bununla birlikte her şeyi bir anda başarmak istiyorlar. Planlar yaparak, kendilerine gerçek dışı hedefler belirliyor; bunlara ulaşamayınca a mutsuz oluyorlar. Hayaller ve hedefleri birbirine karıştırıyorlar. Hayaller uzun adede gerçekleştirilebilirler. Dolayısıyla ayallere giden yolda küçük ve gerçekçi hedefler belirleyerek; onları birer takıntı haline getirmeden yaşamın akışı içerisinde başarmaya çalışmak en doğrusu. Aksi takdirde henüz otuz yaşına geldikleri halde her şeye sahip olmadıkları için kendilerini gereksiz yere üzmeleri ve başarısız hissetmeleri kaçınılmaz olur" diyor.

Sürüden Bir An Önce Ayrılın!

29 yaşındaki bankacı Aylin T. ise aşk hayatına dair planlarını gerçekleştiremediğinden şikâyetçi. Kariyer konusunda ince planlar yapmak kimi zaman işe yarasa da ne yazık ki aşk, sizin hayat planınızı hiçbir şekilde umursamıyor... Aylin T.; "Evliliğe giden bir ilişki kurmak için bu kadar takıntılı davranacağımı tahmin etmezdim. Ancak otuz yaşıma yaklaştıkça ve benimle aynı yaşta olan arkadaşlarım evlenmeye başladıkça daha fazla Stres altına giriyorum. Yeni tanıştığım erkekler de bunu hissettikleri için benden uzaklaşıyorlar. Aşk hayatımla ilgili ne kadar çok kaygılanırsam ve paniklersem ciddi bir ilişki yaşama şansım o kadar azalıyor. Tam bir kısırdöngü!" diyor. Oysa mutluluğa giden yol insanın kendi istek ve ihtiyaçlarını karşılamasından geçiyor; toplumun geçmişten süregelen genel geçer dayatmalarını değil... İnsanın kendi kendisiyle barışık olması, başkaları için doğru olan kararların ve kuralların her zaman kendisi için uygun olmayacağını fark etmesi ve geleceğe dair hedeflerini günü yaşayarak gerçekleştirmeye çalışması; yaşamın spontane mutluluklarından izole olarak gerçekdışı bir planlama takıntısına kapılmasına engel olabilir.

Terapist Ebru Tuay Üzümcü de kişinin planlarının kendi istekleri ve ihtiyaçlarının önüne geçmemesi gerektiğini söylüyor; "İnsanın ne istediğini bilmesi, sonuca odaklı yaşamasını gerektirmez. Hayatını adım adım planlama, sadece hedefe odaklı yaşama kişinin süreçten zevk almasını, öğrenmesini ve gelişmesini engelleyebilir. Yaşam sürekli olagelmektedir; hareket halindendir ve beklenmediklerle doludur. Sadece hedefe kilitli yaşarsak, gözümüzü oraya dikersek bazen burnumuzun ucunda olup biten ve aslında bizim için çok daha iyi olabilecek fırsatları kaçırabiliriz. Planlamak yanlıştır demiyorum ancak planlarımızın çok önemli ve değişmez olduğunu düşünüyorsak o zaman sorun yaşamamız kaçınılmaz. Hayalimizdeki mükemmelin peşinde koşarken gerçek iyileri kaçıran gergin ve mutsuz bireylere dönüşebiliriz. Oysa planlar yaparken onları bir taslak olarak düşünebilir; asıl metnin ne olacağını merak ve keşif duygusu içerisinde şimdiyi yaşayarak görebiliriz."

HAYATI PLANLAMA TAKINTISI